Claude Steiner, Ph.D – Duygusal Okuryazarlık Kitap Özeti
İnsan ilişkilerinin söz konusu olduğu tüm alanlarda yararlanabileceğiniz önemli bir kitabın özetini paylaşmak istiyorum sizlerle. Bu kitap duyguları tanımanız, duygusal değişimlerinizi anlamanız, transaksiyon becerilerini geliştirmenize yardımcı olacaktır. Yazarın ön söz de bir notu var: Gerçek şu ki psikoloji alanında yapılan bir çok çalışma gibi, bu çalışmam hem bilime hem de benim kendi kişisel malzememe dayanan bir üründür. Öncelikle duygusal okuryazarlık;
Sevgiye dayalı olan duygusal zekadır.
Duygusal okuryazarlığın temel koşulu, kendini ve başkalarını sevmek ve kendimiz ve de başkaları tarafından sevilmektir.
3 Temel beceriyi kapsar;
1.Duygularımız ve nedenleri hakkında konuşmak
2.Empatik sezgi kapasitemizi geliştirmek
3.Kendi duygusal hatalarımızdan kaynaklanan zararlar için özür dilemek.
Duygularınızdan, başkalarını güçsüz kılmak ve alt etmek yerine, hem sizi ve sizin yaşamınızı hem de etrafınızdaki insanların yaşamlarını güçlendirecek ve zenginleştirecek şekilde yararlanabilirsiniz.
Giriş
Yazar samimi paylaşımlarla kitaba giriş yapıyor. Çoğu zaman yaşadığım duyguların davranışlarımı nasıl etkilediğinin farkında değildim. Geriye baktığım zaman, aslında sevgi almak amacıyla yaptığını sandığım pek çok şeyin hayatımdaki insanlara duygusal acılar verdiğini bugün üzülerek görüyorum. Duygularımı bastırma kararımın bir sonucu olarak, kendimin ve başkalarının duygularıyla çok az ilgilendim. Hiç kendimde değildim, hayatımın belli yıllarındaki insanlara karşı gerçek bağlılık ve saygı duymadım. Kimseye karşı hiç pimanlık ve suçluluk hissetmedim. Asla ağlamadım. Hatırı sayılı bir IQ’ya sahip olmamam karşın dönüp geçmişime baktığımda o günlerde çok düşün bir duygusal zekaya (EQ) sahip genç bir adam görüyorum. Duygularımla ilgili sorunlar yaşadığım ve tökezlediğimde içimdeki ve çevremdeki duygusal manzaradan ürkmüştüm.
Duygusal Ve Kişisel Güç
Güç, genel olarak kontrol altına almak anlamına gelir. Temelinde de insanları ve parayı kontrol etme yeteneği yer alır. Güçlü bir kişiyi düşünelim, Örneğin; önemli bir sanayiciyi, bir politikacıyı veya çok tanınan ve milyon dolarların üzerinde geliri olan bir sanatçı ya da sporcuyu gözümüzün önüne getirelim. Bu kişilerin çelik gibi sinirleri olduğunu düşünebiliriz. Onları soğukkanlı ve hiç duygusallaşmadan güçlü tutum ve davranışlar sergileyen insanlar olarak görmeyi umarız. Pek çok insan böyle bir gücü elde etmek istemezi hatta ilgilenmez bile. Gerçek hayatta güçlü olmaya özenerek duygularımızı sıkı bir şekilde kontrol altında tutuyoruz. Oysaki güvenli, doyumlu ilişkilere ve etkili davranışlara dayanan kişisel güç, insanların duygularını sıkı bir şekilde denetlemesini gerektirmez. Kişisel güç, aslında kendi duygularınızla ve diğer insanların duygularıyla huzurlu ve sakin bir şekilde kurduğumuz ilişkiyle elde edilir. Duygusal okuryazar olmak, duygularımızı dinlemek, onları fark ederek etkili bir şekilde ifade edebilmek demektir. Duygusal güçsüzlüğün, zayıflığın diğer bir şekli ise aşırı duygusal olmak ve duygularımızın kontrolünü kaybetmektir. Duygular dünyasını dışlamak yerine, bizi korkutan duygularımızı izlememiz ve yaşadıklarımıza karşı duyarlı olmamız, farkına varmamız önemlidir. Duyguların gücünü karşımıza değil de yanımıza alırsak, sınırsız paraya ve her şeye ulaşmamızı garanti etmese de kendi kişisel gücümüze ulaşmamızı sağlayan bir anahtar olabilecektir.🔑
Öğretmenlerimi Bulmam
Transaksiyonel Analiz (TA) insanlar arasında karşılıklı iletişimde tam doyumun sağlanması konusuna odaklanarak, insan ilişkilerini araştıran bir tekniktir. TA, insanların birbirleri ile nasıl iletişime geçtikleri, davranışlarındaki hataları düzelterek nasıl değiştirebileceklerini analiz edip göstermek için etkili ve güçlü bir yoldur. Duygusal acıların nedenine odaklanmaktansa, sosyal ilişkilerinde birbirlerine nasıl farklı şekillerde davranabileceklerini göstererek duygusal problemlerini çözebilecekleri yönündedir. Nedenleri anlamak sorunların çözümü için yardımcı olabilir ancak kişinin davranışlarını değiştirmesi duygusal sıkıntılarını iyileştirmeye daha çok yardımcı olacaktır. Çocuk ego tarafı yaratıcıdır ve kişinin duygusal tarafıdır. Yetişkin ego durumu, kişiliğin daha çok mantıksal yanıdır ve bir bilgisayar gibi çalışır. Ebeveyn ego durumunda ise daha çok insanlara yönelik bir dizi koruyucu tutum görülür. Bu kitaptaki olumlu iletiler, sevgi ve şefkatle ilgilidir. Bir kişiye “bugün çok iyi görünüyorsun” dediğimizde, ona olumlu ve kısa süreli etkisi olan bir temas iletisi veriyoruz. Aynı şekilde sevecen bir halde çocuğunuzun sırtını sıvazladığınızda ya da partnerinizi dikkatli bir şekilde dinlerken de bu kişilere olumlu ileti vermiş olursunuz. Temas iletileri, insanın varlığını tanımanızın, kabul etmenizin temel koşuludur. Fiziksel ya da sözel olabilir. Eeleştrl ebeveyn, çocukluğumuzda biriktirdiğimiz tüm birikimlerin bizim içimizdeki bileşkesidir. Akrabalar, kardeşler, arkadaşlar, öğretmenler, hepsi bizi korudu, kontrol etti ve manipüle ettiler. Eleştirel ebeveyn dış bir kaynaktır, diğer insanların görüş ve düşüncelerinin teybe alınmış ses kaydı gibidir. Bu kayıtlar zaman zaman bize müdahale eder ve bizi altüst etmektedir. “Kendini gülünç duruma düşürdün, kapa çeneni, aptal mısın” Hemen hemen herkesin duygusal açıdan hassas olduğu durumlarda, kendi kendini karalayan bir iç zorbası vardır. Bu nedenle insanların temas iletilerini sevgiyle almayı ve vermeyi öğrenebilmeleri için önce eleştirel ebeveynlerini etkisiz hale getirmeleri gerektiği anlaşılmıştır. Nasıl hissettiğim konusunda dürüst olmayı ve savunma mekanizmalarımla yüzleşerek bunları azaltmayı öğrendim. Sonuç olarak hatalarım için içtenlikle özür dilemeyi ve hatalarımı kabul etmeyi öğrendim.
Bölüm 1
Duygusal Okuryazarlık Nedir?
Duygusal açıdan okuryazar olmak, kişisel gücünüzü, yaşam kalitenizi ve aynı şekilde etrafınızdaki insanların yaşam kalitesini geliştirecek biçimde duygularınızı bilmek demektir. İş birliğinin yapılmasını mümkün kılar. Duygusal okuryazarlık sadece duyguların açığa çıkarılması değildir. Aynı zamanda duyguları anlamayı, kontrol etmeyi ve yönetmeyi de öğrenmektir. Duygusal okuryazar olmanın anlamı, sizin ve başkalarının hangi duyguların etkisinde olduğunun farkında olmak, duyguların ne kadar güçlü olduğunu ve onlara neyin neden olduğunu bilmek demektir. Gerçekçilik yetilerimizin, duygusal yetilerimizin el ele çalışmasına nasıl izin vereceğimizi, buna ek olarak diğer insanlarla ilişkide olma yeteneği geliştirmeyi sağlar. Öfke, korku, güvensizlik, cinsel ihtiyaç veya kıskançlıkla hareket ederek yakışıksız hatalar yapabilir, sonunda da bu hatalar kendimizi ve sevdiklerimizi güçsüzleştirebilir. Bizler duygularımızla bağlantımızı kaybettik ve onlarla başa çıkmayı asla öğrenemedik. Çünkü duygusal olarak cahiliz ve birçok üzücü duygusal deneyimden dolayı acı çektik, çekmeye de devam ediyoruz. Hissizleşme travmaya karşı gösterilen doğal bir tepkidir. Geçici olarak acıyı azaltır, bize ıztırap ve dehşete kapılmadan önce kaçabilmemiz ya da hayatımızı kurtaracak kararı alabilmemiz için bir şans verir. Fiziksel uyuşma, hissizlik sınırlıdır. Acı dayanılamayacak düzeye ulaşmadan önce kısa süreli bir anestezi etkisi yapmaktadır. Tekrarlı olarak yaşanan travma durumlarında hissizlik hissi kronikleşir. Duvarlar ve savunma mekanizmamız devrededir. Psikolojik bariyerler, yaşamımızı sürdürebilmemiz için bize acı verici duygulardan ve acı veren insanlardan uzaklaştırır. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünebilirsiniz ancak aynı zamanda bazı problemlerin oluşmasının nedeni de budur. Bizi duygularrımızdan, aşktan, nezaketten, sevgiden, sevinçten, mutluluktan ve gelecekle ilgili umutlarımızı hissetmekten alıkoyar. Duygusal hasardan korunmak önemlidir. Bunun için bizi darmadağın eden travmaları tekrar tekrar çağırmamız ve bizi dinleyen kişiyle konuşma, paylaşma ve tartışma iznimiz olmalıdır. Duygularımızı paylaşmadığımızda, hissizlik ya a kaos hallerini yaşıyor oluruz. Çocukluk dönemi, duygusal stresle ve hatta istismarlarla doludur. Sıklıkla şefkat isteğimiz göz ardı eder, farkına varmayız ya da kötü durumda olduğumuzda insanların yanımızda olmadığını, ihtiyacımız olan iletileri bizden esirgediklerini görürüz. İyi olduğumuz zamanlarda bize verilen sevgi ve iletilerle idare etmeye ve yetinmeye çalışırız. Bütün bunlar olurken, aile içinde ve okulda sessizce özlemini çektiğimiz ve hissettiğimiz dürtülerimizi saklamaya çalışırız. Bu duygularımızı açığa vurmak istediğimizde terbiyesiz olduğumuzu, aşağılanacağımızı, patavatsız olacağımızı düşünürüz. Bu yüzden duygusal cahilliği bir yaşam biçimi olarak benimser ve duygularımızdan uzaklaşırız.
Anne babalar, bizim görünmeyen şiddetli sorumlarımızla, içimize kapanmamızla, reddedilmiş olmamızla, utançlarımızla, romantik hayal kırıklıklarımızla veya yetersizlik duygularımızla pek ilgilenmezler. Bütün bu duygusal karmaşıklığın merkezinde sevgi ve nefret duyguları vardır. Nefret bir kez açığa çıktığında her şeye bulaşır ve sevgiyi tamamen bitirir. İçten, samimi ve derin duyguları yaşamaya açız. Pembe diziler ve durum komedileri izleriz. Kumar oynarız. Tüm bunları duygusal olarak uyarılmak için yaparız. Gerçekten özlediğimiz şeyleri bulamadığımızda yoğun heyecanlar hissetmek için riskli etkinliklere katılma isteği içinde yer alırız. Güvenilir bir sevgiden yoksun olarak nefretle dolu bir dünyada yaşamak. Duygusal hissizlik, şiddet ve sevgisizlik döngüsünü acilen kırmamız gerekli. Bunun bir yolu da duygusal okuryazarlığı öğrenmek, sevgi duygusunu yaşamak ve son olarak empati geliştirmektir. Açık kalpli olma becerisi; başkalarının ne hissettiğini hissetmek, onların duygularına şefkat, sevecenlik ve nezaketle cevap verebilmektir. Duygusal okuryazar olmak için, duyguları keşfetmek, bu duyguların ne anlatmak istediğini anlamak ve bunları ifade etmeyi öğrenmek gereklidir. Duygusal okuryazarlık terimi psikolog Peter Salavey ve John Mayer tarafından ortaya atılmıştır. Duygusal okuryazarlığın aşamaları şu şekildedir:
- Kendi duygularını tanıma
- Yürekten bir empati hissine sahip olma
- Duygularımızı yönetmeyi öğretme
- Duygusal hasarın iyileştirilmesi
- Duygusal okuryazarlığı bir bütün olarak uygulama
Duygularımızın temel kaynağı çocuk ego durumundadır. Yetişkin ego durumu gerçekçidir. Korku endişeden dehşete kadar değişen bir çeşitlilik gösterebilir. Kızgınlık huzursuzluktan nefrete doğru değişkenlik gösterir. Sevgi, şefkatten tutkuya kadar birçok düzeyde hissedilebilir. Başkalarının duygularının nedeni biz, bizim duygularımızın nedeni ise başkaları olabilir. Kendi duygularımızın farkında olmak empatinin ön koşuludur. Empatik kişinin bu farkındalığıyla ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmesi gerekir. Duygusal etkileşim, insanların birbirlerinin duygularına nasıl karşılık vereceklerini ve bu etkileşimin ne zaman daha iyi ne zaman daha kötü sonuç vereceğini bilmesini gerektirir. Belirli bir durumda iki farklı insanın nasıl davranacağını onların duygusal eğilimleri belirler.
Aynen bir kimya laboratuvarındaki gibi uyuşukluğa, hareketsizliğe ya da patlamaya neden olabilir. Bu tepkileri öngörme yeteneği, önemli miktarda bilge olmaktan ve önceki deneyimlerden kaynaklanabilir. Düşüncelerin duyguları kolayca başlatabilmelerine karşın, duyguları devre dışı bırakmakta çok etkili değiliz. Sadece duygularımızı söylemek değil, onlara neyin neden olduğunu da anlayabilmeliyiz. Açık kalpli olarak duygularını gözlemle ve sorumluluk al. Sevgiyi gösterememe yeteneği, duygusal hissizliğin önemli bir göstergesidir.
Kitapta gerçek yaşamdan birçok hikaye bulabilirsiniz.