KALP ZEKASI. L’Intelligence du Coeur
ISABELLE FILLIOZAT
Duyguların dil bilgisini keşfedebileceğiniz bu kitaptan sizler için seçtiklerim;
Howard Gardner zekayı şöyle tanımlar ; “Kültürel ve kolektif bağlamda değer üretebilme ve sorun çözebilme kapasitesi”
Tek bir zeka yoktur.Bir çok zeka türü vardır.
Uzamsal Zeka; Kendini 3 boyutlu ifade edebilme, yön bulabilme zekasıdır.Denizciler , mühendisler,cerrahlar ,heykeltraşlar , ressamlar ve mimarlar zekanın bu türünden faydalanır.
Müzikal Zeka ; Kulak ve ritim alıştırmasına dayanır.
Kinestetik Zeka ; Dansçıların , sporcuların, cerrahların, zanaatkarların geliştirdiği bedensel zekadır.
Sosyal Zeka ; Başkalarını anlayabilme , birlikte çalışabilme zekası olarak tanımlanır.
İçsel Zeka ; Kendinin net ve doğru tasvirini yapabilme ve bunu hayata verimli bir şekilde sunabilme becerisi olarak tanımlanır.
Duygusal Zeka ; Kendini motive etme , şanssızlıklara ve hayal kırıklıklarına rağmen devam edebilme , dürtülerini kontrol edebilme , öfkeyi kontrol ederek mantığının önüne geçmesini engelleyebilme , empati , umut gibi kapasiteleri bir araya getirebilmek anlamına gelir.Sosyal ve içsel zekayı kapsar.
Peki kalp zekasını nasıl tanımlayabiliriz?
İlk olarak içimizdeki en insani şeyle bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Kalp zekasına sahip kişi yüzeyde görünenin ötesine inebilir ve daha derindeki gerekçeleri görebilir.
Duyguların Yeri
Dünyayı yöneten mantık değil, duygulardır. Dinlemek istemediğimiz duygular gücü ele geçirir. Her yıl milyonlarca kutu sakinleştirici , uyku hapı ve antidepresan satılıyor. Acilen duygularımızla yüzleşmeyi öğrenmemiz gerekiyor!
Gün yetenekleri bir araya getirme günü. Artık diplomalarımız ve IQ muzun yanına içsel ve sosyal zekamızı eklememiz gerekiyor. Otonom bir birey, kendi kalbini dinleyen , kendi yasalarına uyan bireydir. Asilikten söz etmiyorum. Toplumun kurallarına uyarken adaletsizliği hoş görmemekten bahsediyorum.
İnsan duygularını bastırmak zorunda kaldığında en sık kullandığı tekniklerden biri karşısındaki kişi ile dalga geçmektir. Hislerinizi bastırmak mevcut sisteme itaat etmenize neden olur. Dünyanın hemen hemen her yerinde gelenekleri devam ettirmek için bireylerin duyguları bastırılmaya çalışılır. Çağımızın zorlukları ile başa çıkabilmek için insanın eğitimin uzaklaştırdığı duygularını yeniden bulması ve gerçekten kendisi gibi eşi benzeri olmayan birey olması gerekiyor.
Duygu Okuryazarlığı
Gerçek duygularımıza ulaşmak özgürlüğe ulaşmaktır. Duygularımızı tamamen bastırma ve kontrolsüzce ifade arasındaki ölçüyü bulduğumuzda duygularımız artık bize zincir vuramayacak, tam aksine otonomimizin garantisi olacaktır. Duygularımızı isimlendirmek duygu dilinin dil bilgisini öğrenmenin ilk aşamasıdır. Duygular bizim ortak dilimizdir. Başkalarını daha iyi anlamak , onların ihtiyaçlarına ve duygularına empati ile yaklaşmak , başkalarından daha az korkmamızı , kendimizi onlara daha yakın hissetmemizi ve onlarla aramızda daha güçlü bir dayanışma ve iş birliği olmasını sağlar.
Mizaç doğuştan mıdır?
Serebral korteks birbirine yatay bağlantılarla bağlı dikey kolonlar ve modüllerden oluşur. Dikey olan yapılar katı bir şekilde önceden belirlenmiştir. Buna karşın bunlar arasındaki yatay bağlar tecrübe ile oluşur. Yani duygusal ve motor bilgileri taşıyan nöronlar genetik olarak programlanmıştır ancak asosiasyon lifleri yaşandıkça oluşur. Bu sebeple ,genetik olarak aynı koda sahip tek yumurta ikizlerinin beyinleri bile birbirine hiç benzemez. Ne kadar çok sinirlenirseniz , mümkün olan diğer tepkilerin arasından bunu seçme ihtimaliniz artar. Böylece ileride daha kolay ve hızlı sinirlenirsiniz. Nöronlar için kolaylaştırdığımız yollar yani alışkanlıklarımız , karakterinizi ve mizacınızı yani öfkeye , boyun eğmeye , cesarete, kendini küçük görmeye , düşünmeye ve korkmaya olan eğiliminizi belirler. Beynimizdeki devrelerin biçimleri bizim
davranışlarımıza göre sürekli değişir.10 üssü 12 nöronumuz var.Şu karmaşıklığa ve ihtimallerin fazlalığına bir bakın!
Bazı duygular ile kimyasal maddeler arasında bağ kurulur. Kortizol-depresyon , adrenalin öfke … ama duyguların fizyolojik nedenleri olsa da bu o kadar belirleyici değildir.
Genetiği ve biyolojiyi suçlamak yersizdir. Duygularımızdan da , davranışlarımızdan da biz sorumluyuz.
Ya mantık duygusal ya da mantıklı değil!
Mutlu olduğumuzda hızlı , üzgün olduğumuzda yavaş düşünürüz. Yapılan araştırma ve testler duyguları hissetme ve ifade etme becerisinin mantığın işlemesinin bir parçası olduğu sonucuna vardı. Beden bilincin ilk aracıdır. Görsellerle düşünürüz. Geleceğe dair gözünüzün önünden bir dizi görüntü geçer. A düşünürsünüz bedeninize sıcak bir dalga yayılır bu evet demektir. B’yi düşünürsünüz içinizde soğuk bir dalga eser bu hayır demektir. Duyguların neden olduğu bu fizyolojik duyumlar ve bedensel işaretler karar alma sürecinin daha kesin ve etkili olmasını sağlar.
Duygu Nedir?
Petit Robert sözlüğünde şu tanımla karşılaşırız.”Bir takım heyecanlarla ortaya çıkan ve ani bir fiziksel ve zihinsel düzensizlik olarak nitelenen ve olaya uygun tepkinin verilmesi ile ortadan kalkan yoğun duygusal hal”Petit Lorousse ise ekler :” Neşe , şaşkınlık , korku vs ile tetiklenen geçici ajitasyon , karmaşıklık” Bu iki tanımda duyguların doğru düşünmeyi engellediğini söylemeye çalışıypr. İnsanlar hala yaygın olarak böyle düşünüyor olabilir.Öte yandan Gage ve Elliot insanlığımızı oluşturan duygularımız olmadan mantıklı davranamadığımızı ispat etti. Duygular hayatı renklendirir ve sınırlarımızı belirler.
Etimolojik olarak duygu yani emotion e ön eki yönü belirtir. Motion hareketi ifade eder. Yani duygu dışarıda doğru bir harakettir. İçimizde doğar ve çevreyle iletişim kurar. Bizim biz olduğumuzu ve dünyayla ilişki içinde olduğumuzu söyler. Neyi sevdiğimizi ve neden nefret ettiğimizi hatırlatarak bize rehberlik eder. Kendi kişiliğimizin farkına varmamızı sağlayarak bizi bireyselleştirir. Duyguların rolü , bir birey için belirleyici olan olayları işaret etmek ve onları idare edebilecek şekilde davranışlarını düzenlemektir.
Duygular ile hisler arasında yakın ilişki vardır. Duygular biyolojiktir . içgüdüseldir. Hisler ise daha ayrıntılı ve ikincil konumdadır çünkü zihin ürünüdür. Örneğin terk edilme korkusu kıskançlık hissine neden olur.
Korku duyuları keskinleştirmek ve bizi korumak için vardır. Korkunca daha iyi duyar , daha net görürsünüz. Yersiz ve abartılı olduğunda hayal kırıklığına uğratır.
Öfke , tatmin olamamaya ve haksızlığa verilen tepkidir. Kendinizi ifade etme enerjisidir. Psikolojik ve sosyal sınırlarımızı korumamızı ve hakkımızı savunmamızı sağlar. Bize yönelen en ufak saygısızlıkta fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarımızı hatırlatarak bizi uyarır.
Üzüntü , yasın işleyişine eşlik eden kimyasal madde sağanağına verilen isimdir. Boşluğu ve eksikliği vurgular. Üzüntü depresyon demek değildir. Gerçek üzüntünün göz yaşları kısa sürer ve rahatlatıcıdır. Depresyon ise olumsuz bir spiralin içine hapseder.
Neşe , İçimizi saran sıcaklık, kalp atışımızın daha yavaş ve derin atması, bedenimizin sevinç gösterisidir. Ayrıca çevreyle ve evrenle bir araya gelmektir.
Duyguları ret etmek pasifliğe , sorumluluk almamaya , statükoyu sürdürmeye neden olur. Toplumumuzda gözyaşlarımızı dökebileceğimiz , öfkemizi haykırabileceğimiz , korkularımızı ve sıkıntılarımızı dile getirebileceğimiz çok az yer , acımızı paylaşmak için başımızı koyabileceğimiz çok az omuz var. Bu yüzden çoğumuz duygularımızı bilinçaltımıza gömüyoruz ve şartların bize benimsettiği hayatı yaşıyoruz. Duyguların bastırılması genellikle yaşamın ilk günlerinde, ilk saatlerinde başlar. İtaat ettirilen çocuklar soru sormayı bilmeyen yetişkinler haline gelir. Oysa prefrontal korteksimiz karşılaştığımız sorunlara çözüm aramaktan beslenir. Eğer her bir türün hayatının anlamı varsa insanınki de soru sormaktır!
Boyun eğmek kişinin kendi gücüyle bağını koparmasıdır. Duygular bastırılır, düşünceleri değersiz görülürse başkalarının daha iyi bildiğini düşünmeye başlar.
Çok belirgin gülümsemelerin ardında her zaman utanç , acı , göstermekten korkulan bir kırılganlık vardır.
Kişinin içsel zayıflığı ne kadar büyükse başkalarının üzerinde güç kurma ihtiyacı o kadar önemli hale gelir. Daha az korkmak için başkalarını korkutur.
Duygularımızla bağ kurmanın en iyi yolu doğanın içinde olmaktır. Vahşi doğa iç dünyamızın derinliklerindeki tutkularımızı ortaya çıkarır. Bilinçaltına itilmiş korkuları , eski öfkeleri , içinizde uyuyan pek çok duyguyu yüzeye çıkarır.
Eğer korku hissediyorsanız “çekingen olduğum için “gibi bir ifade aslında durumu açıklamaz. Sadece sizin korku ile yüzleşmekten kaçmanızı ve rahatlamanızı sağlar .Başka türlüsü elimden gelmiyor demiş olursunuz ki bu sizi sorumluluktan kurtarır. Gerçek duygunuz ile yüzleşmek tüm kişilik yapısını , düşünme, hissetme ve davranış şeklini , hayat tarzını sorgulamak anlamına gelir. Duyguları inkar etmenin de bir işlevi vardır. Koşulların baskısı altında oluşan algımızı , duygularımızı , düşüncelerimizi ve davranışlarımızı bütünleştiren karakterimizi korumaya yarar. Kendi içinde uyumlu bir imaj yaratmak için kendinin bir parçası ile olan bağı koparır. Bastırdığı yanını diğerlerinde görünce imajına zarar geleceğini düşündüğü için yargılama yolunu seçer. Kendiyle barışık olmadığı için hemen tepki gösterir. Kendimizi duygularımızdan korumak için yargıları ya da eleştirileri kullanırız. Kendimizi zavallı savunmasız kurban ya da dünyanın kurtarıcısı olarak görürüz. Duygularımızı söylemeye cesaret ettiğimizde bu maskeler düşer ve tüm var oluş biçimimiz ve bunu başkalarına sunuş biçimimiz değişir. Cesaret kalp zekasının boyutlarından biridir. İnsanın elinden her şeyi alsanız dahi nasıl davranacağına karar verme özgürlüğü alınamaz. Hayatın anlamı da bu ruhsal özgürlüktedir.
Çocuklar sünger gibidir. Sizin bastırılan duygularınızı algılarlar ama onları tanımlayamadıkları için bu duygularla aralarına mesafe koyamazlar. Sıkıntılarınızı , korkularınızı ve umutsuzluklarınızı nesilden nesile aktarmamanın en iyi yolu onları paylaşmaktır. Böylece çocuklar kendi duyguları ile ebeveyninin duygularını ayırt edebilir böylelikle bizim duygularımızın sorumluluğunu almak zorunda kalmazlar. Bir durum karşısındaki duygu orantısız yada aşırıysa geçmişte çözülmemiş bir durumla ilgili olma ihtimali vardır. Transaksiyonel analiz buna lastik adını verir. Şimdiki zamanda yaşanan bir olay lastik gibi çekerek geçmişte yaşanan bir olaya götürür. Lastikten kurtulmak için hissedilen duyguyu takip ederek , anılarımızı yoklayarak onu ilk kez ne zaman hissettiğimizi ama ifade edemediğimizi bulmak yeterlidir.Durumu bugünkü bakış açınızla değerlendirdiğinizde iyileştirebilirsiniz.
Lastik her zaman bir olaya bağlı değildir. Bazen çocuklukta çok fazla eleştiriye maruz kalmış olmak alınganlık olarak ortaya çıkabilir.
Geleceğe Dair Anksiyeteniz ile başa çıkma aşamalarını paylaşmak istiyorum.
1.Korkunuzu tanıyın ve kabul edin.
2.Ondan söz edin , paylaşın
3.Şifresini çözün. Bu korku hangi duygudan oluşuyor?
4.İhtiyacınız olan tüm bilgileri araştırın.
5.Kendinizi teskin edin. Başarılarınız hatırlatın , iyi yönlerinizin listesini yapın ve kendinize şefkat gösterin
6.En iyi halinizi , olumlu düşünceleriniz ve düştüğünüzde sizi tutacak kişiyi aklınızda tutarak hareket edin.
7.Zorluğu aştıktan sonra öncesindeki halinizi gözünüzün önüne getirin ve bugünkü cesaretiniz için kendinizi kutlayın.
Bizler sadece önceden olduğumuz ya da olmaya alıştığımız kişiler değiliz. Aynı zamanda olmaya karar verdiğimiz kişileriz.
Kaygı ile Başa çıkmak için bazı stratejiler;
1.Nefes alın verin
2.Kaygının ardında öfke olabilir. Sizi tatmin etmeyen , size haksız gelen bir şey ya da kızgın olabilirsiniz. O halde Yanınızdaki yastıkları yumruklayın.
3.Her zaman kendinizi ifade edecek bir şeyler yapın. Yazın , resmedin , boyayın , heykelini yapın , enstrüman çalın. Kısaca yaratın!
4.Kendinizi sakinleştirmek için 1 den 10’a kadar sayın.
5.Kendinizi sahip olduğunuz tüm kaynaklarla birlikte gözünüzün önüne getirin.
6.Kendinizi daha derindeki bir kaygıdan kurtarmak için çocukluk halinizi gözünüzde canlandırın ve onu sakinleştirin.
Duygusal olgunluk kişiyi doğal olarak spiritüel bir hayata götürür. Otonom ve duygusal olarak olgun insan kendine dönüp bakar , potansiyelini gerçekleştirmek , kaynaklarını kullanmak , evrene becerilerini sunmak ve hayata kendi dizesini katmak ister.
“Hayat var , kimlik var
Sen de buradasın
Muhteşem bir gösteri sürüp gidiyor
Ve sen de ona kendi dizeni katabilirsin”
Kalp yerle gök arasında bir geçiş yeridir. Kalpte yaşamak mümkün olduğunca olduğunuz kişi olabilmek , evrendeki rolümüzün farkına varıp onu oynayabilmek , bütün bunlar kalp zekasının göstergesidir.
Hep birlikte kalplerimizi dinleyelim ☺️