TOKTEK BİLGELİK KİTABI
DON MİGUEL RUİZ – DÖRT ANLAŞMA KİTAP ÖZETİ
Halen Meksika Kızıldere’ lileri tarafından uygulanan Toktek Bilgeliği , bir yaşam sanatıdır. Bir Toltek (Bilge İnsan) kendisini doğa ve evrenin bir parçası olarak görür ve doğanın yasalarına uyumlu bir yaşam sürmeyi amaçlar. Görmeye , öğrenmeye ve uygulamaya önem verirler. Mutluluk ve sevgiyi bilmenin yolunu kolaylaştırırlar.Gelenekleri bir kenara bırakıp tıp okuyan , cerrah olan ve daha sonra geçirdiği bir trafik kazası sonrası yaşamını Toktek bilgeliğini öğretmeye ve paylaşmaya adayan yazarın Dört Anlaşma kitabından sizler için seçtiklerim;
Bilginin kadın ve erkekleri yani Toktekler Teotihuacan’da Mexico City’nin dışında eski bir piramitler şehrinde yaşıyorlar. Toktek kehanetleri içinde bulunduğumuz çağın bilgeliğe dönüş çağı olduğunu söylüyor.
DUMANLI AYNA
Her şey ışığı yansıtan ve bu ışıkla görüntüler yaratan bir aynadır. İllüzyon dünyası kendimizi olduğumuz gibi görmeyi engelleyen bir duman gibidir. Gerçek biz, saf ışık , saf sevgiyiz. Baktığımız her yerde , bir insan , bir hayvan , bir ağaç , yağmur , bulut , toprak… kendimizi görürüz ve diğer insanlara da ayna oluruz. Herkes bir aynadır. Herkes diğer insanda kendini görür ama hiç kimse onları kendileri gibi görmez. Çünkü aynanın önünde herkesin yorumlarıyla ördüğü bir sis perdesi vardı. Buna “dumanlı ayna” ismini verdi. Madde daima bir ayna ve aradaki duman ise bizi kim olduğumuzu görmekten alıkoyandı. Duman rüyaydı. Ve herkes rüya gören bir ayna.
Ehlileşme ve Gezegenin Rüyası ;
Rüya zihnin ana fonksiyonudur. Dikkat algılamak istediğimiz şeyi ayırt edebilmek için gereken odaklanma yeteneğidir. Aynı anda milyonlarca şeyi algılarız ama dikkatimiz sayesinde algılamak istediğimiz şeyi zihnimizde ön planda tutmayı başarırız. İçinde büyüdüğümüz toplum dikkatimize çengel atarak neye inanmamız gerektiğini bize öğretti. Dil , insanlar arası anlayış , iletişim kodları. Her harf , her sözcük bir anlaşmadır. Bu bir kitapta olsa buna sayfa derdik. Sayfa sözcükleri anladığımız bir anlaşmadır. Dilimizi , dinimizi , değerlerimizi hatta ismimizi bile biz kendimiz seçmedik. Çocuk olarak büyürken toplumun anlaşmalarına katıldık. Bu anlaşmalara katılmayı kabul ettiğimizde aldığımız bilgilerle inançlarımızı oluşturduk. İnançlar anlaşmayı kabul edip baş eğmekle (uyumlu olmakla) aynı şeydir. Yazar bu sürece insanın ehlileşmesi süreci diyor. İnsanın ehlileşmesi nasıl yaşayacağını toplumdan alıp içselleştirmesi ve kendi inanç sistemini yaratmasıdır. Bunun için ceza ödül sistemi uygulanır. İyi davranışlar ödüllendirilir , kural dışı olanlar cezalandırılır. Bir süre sonra hem cezalandırılmaktan hem de ödül alamamaktan korkar hale geldik. Çünkü ödül sevdiklerimizin ilgi ve dikkatiydi. Ödül aldığımızda kendimizi iyi hissederiz ve bu ihtiyacımızı karşılamak için insanların bizden bekledikleri şekilde davranmayı sürdürürüz. Ceza almamak ve ödülden yoksun kalmamak için kendimizden farklı bir kişiliğe bürünürüz. Herkesi memnun etmeye çalışan bir oyuncuya dönüşürüz. Kendimiz olmaktan korkarız çünkü reddedilmekten korkarız. Reddedilme korkusu yeterince iyi olamama korkusuna dönüşür. Sonunda toplumun bir kopyasına dönüşürüz. Artık bir şeyleri anlamaya başlayınca hayır demeye başlarız. Kendimiz olmak isteriz ama cezalandırılmaktan korkarız. Artık kendi ehlileştiricimiz kendimiz oluruz. İç sesimiz ile kendi üzerimizde ceza sistemini uygularız. İnanç sistemi Yasa Kitabı gibi zihnimizi yönetir. Bu yasa kitabında yazanları hiç sorgulamadan uygulamaya koyarız. Zihnimizde herkesi ve her şeyi yargılayan bir yargıç vardır. İçsel yargıç her şeyi yasa kitabına göre yargılar. Ne yapıp ne yapmayacağınıza , he hissedip ne hissetmeyeceğinize bu yasa kitabı karar verir. Bunun tersi olduğunda sizi cezalandırır ve utanç duymanıza neden olur. Artık içinizde bir kurban vardır. Suçlamayı , suçluluk duygusunu ve utancı taşımak zorundadır. “Yeterince iyi değilim , zavallı ben” Ve tüm bu düşünceler aslında size ait olmayan inanç sistemine dayanır. Yasa kitabına aykırı olarak yaptığınız her şey karın bölgenizde rahatsız edici hisler uyandırır. Buna korku denir. Yasa kitabını ihlal etmek duygusal yaralar açar ve kabul bağlamış yaraların kabuklarını koparır. İnanç yasa kitabına aykırı gösterdiğiniz tepki duygusal zehir üretir. Çünkü yasa kitabı yanlış bile olsa kitaba uymak güven hissettirir. Bu yüzden inançları sorgulamak cesaret gerektirir. Bu inançları kendinizin seçmediğini bilseniz dahi uzlaşma yapmışsınızdır. Anlaşmayı bozmak suçluluk ve utanç duygusu yaratır. İçinizde yargıç sizi tekrar tekrar aynı suçtan cezalandırır. Oysa gerçek adalet her hatanın bedelini bir kez ötedir. Defalarca ödetmek gerçek adaletsizliktir. İnsan, dünyada aynı hatanın bedelini defalarca ödeyen tek canlıdır. Hatayı her hatırladığımızda , yargıç yeniden yargılar ve kendimizi tekrar ve tekrar cezalandırırız. Çevremizdekilerde hatalarımızı tekrar tekrar hatırlatarak cezanın yenilenmesine neden olur. Adalet arıyoruz çünkü içimizdeki inanç sisteminin adaleti yok. Gerçeği arıyoruz çünkü zihnimiz bize söylenen yalanlarla dolu. Güzelliği arıyoruz çünkü karşımızdaki kişinin güzelliğini göremiyoruz. Gözlerimiz sahte inançlarla kör olmuş durumda. Bu nedenle haklı olmaya çalışıyoruz. Herkes haksız biz haklı. Zihnimiz sisin ta kendisi. Toltekler buna mitote diyor . Hindistan’da ise mitote maya deniliyor. Kişinin “ben “sandığı şey. Gerçekte kim olduklarını göremiyorlar. Bu yüzden hayata karşı çıkıyorlar. Yaşamak insanların en büyük korkusu. Ölüm korkusu en büyük korku değildir aslın yaşamak için risk almaktan korkmak en büyük korkudur. Başka insanların bakış açılarına göre yaşamayı öğreniriz. Herkes tarafından onaylanmak ve kabul görmek için mükemmellik imgesi yaratırız. Bu imgeye uymaya çalışırız ama bir türlü olmaz. Oysa bu imaj (imge ) gerçek değildir. Mükemmel olamadıkça kendimizi reddederiz. Artık sorun başkaları için yeterince iyi olmak değildir, kendimiz için yeterince iyi olamamaktır. Topluma, aileye , arkadaşlarına uymak için onurumuzdan feragat ederiz. Asıl kabul etmediğimiz kendimizdir. Kendimiz olamadığımız için suçluluk ve utanç hissederiz. Kendini hor gören insan bununla da yetinmez başkalarını sömürmek ve horlamak için kullanır. Ancak hiç kimse kişinin kendine verdiği zarardan daha fazla zarar veremez. Bize zarar veren içimizdeki yargıç , kurban ve inanç sistemimizdir. Bir hata yaptığımızda bunu örtbas etmeye çalışırız. Ama tek başına kaldığımızda suçluluk duygusu o kadar güçlüdür ki kendimizi kötü ve değersiz hissederiz. Öz zararımızın ölçüsünde başka insanların da bize zarar vermesine izin veririz. Sonuna kadar tolerans gösterir ve katlanırız , sınırı aşarsa uzaklaşırız. Size şiddet göstermesine , aşağılamasına , sömürmesine ses çıkartmamak ben bunu hak ediyorum demektir. Bu kişi benimle kalarak bana katlanıyor. Birileri tarafından kabul görmeye ve sevilmeye ihtiyacımız var ama ilk önce kendimizi kabul etmeyi ve sevmeyi öğrenmeliyiz. Kendimize duyduğumuz öz sevgi ne kadar çok olursa öz zarar da o kadar az olur. Kendimizi red etmemizin sebebi mükemmellik imajımızdır. Kendimizi olduğu gibi kabul etmezsek başkalarını da olduğu gibi kabul etmeyiz. “Ben buyum , bunu yapabilirim , bunu yapamam” bir anlaşmadır. Eğer doyumlu bir hayat yaşamak istiyorsanız korku temelli anlaşmaları feshetme cesaretini göstermeniz gerekir. Hepimiz bireysel güç ile doğarız. Ancak yaptığımız anlaşmaları sürdürmeye çalışmak gücümüzü tüketir. Sadece idare eder, tüketiriz. Anlaşmaları sürdürmek için harcadığımız enerji bizi tutsak eder. Eğer yaşamımızı yöneten anlaşmaların farkında olursak ve bunlardan hoşnut değilsek , anlaşmaları değiştirmemiz gerekir. Korku temelli ,enerji emici anlaşmaları değiştirmeye yardımcı dört anlaşma vardır. Bu dört anlaşmayı yamak güçlü bir irade gerektiriyor ancak yaparsanız bireysel cennetinizi yaratırsınız.
- Anlaşma : KULLANDIĞIN SÖZCÜKLERİ ÖZENLE SEÇ
Söz sadece bir ses ya da yazı değildir. Söz güçtür. Kendinizi ifade etme ve iletişim kurma gücüdür. Söz kılış gibidir. En güzel rüyayı da yaratabilir , etraftaki her şeyi yok da edebilir.
Zihin sürekli tohumların ekildiği verimli bir topraktır ve bu tohumlar düşünceler , fikirler ve kavramlardır. Söz tohum gibidir. Bir söz ile bir düşünce ekersiniz ve o büyür. Önemli olan oraya ne tür bir tohum ektiğinizdir. Sözün gücünü anladığınızda , ağzınızdan ne tür bir gücün çıktığını da anlarsınız. Örneği Hitler korku tohumları ekti ve o tohumlar büyüyüp kitleleri yok etti. Bir söz dikkatinize çapa atarak zihninize girebilir , tüm inanç sistemini iyi ya da kötü yönde değiştirebilir. Biri size aptal diyebilir ve siz de yaptığınız bir hatadan sonra ben bir aptalım diyebilirsiniz. Artık bu anlaşma size öyle oyunlar oynatır ki aptal olduğunuza iyice inanırsınız. Bir gün biri size aptal olmadığınız akıllı olduğunuzu söyler dikkatiniz buna çapa yapar ve artık siz yeni anlaşmaya uygun davranırsınız. Kötü büyü bozulur sadece tek bir sözün gücüyle… Kendini yargılayıp suçladığında kendine karşı günah işlemiş olursun. Günahsız olmak kendi davranışlarının sorumluluğunu almak ama kendini suçlamamak ya da yargılamamak demektir. Sağ duyunun sesine dönüşür.Eğer kendimi seven biriysem bu sözlerime ve davranışlarıma yansır. Dilim sevgi diline dönüşür. Her davranış benzer davranış tepkisini yaratır. Yani sevgi sevgiyi , hakaret hakareti , bencillik bencil davranışları getirir. Sözü küfretmek , suçlamak , utandırmak , yok etmek için mi kullanıyorsunuz? Eğer böyle ise kendi kıskançlığınızı , çekememezliğinizi , nefretinizi ve bireysel zehrinizi akıtıyorsunuz demektir. Dedikodu da saf zehirdir. Çocukken dedikodu ortamında büyüyerek bir anlaşma yapmış olabilirsiniz , iletişimin normal bir yolu olduğuna inanmış olabilirsiniz. Biri size bir şey söyler ama o kişinin bunu söylemesinin ardındaki amacı bilemezsiniz. Başkalarının size dedikodu yaptığı her an bilgisayarınıza giren virüs soktuklarını düşünün. Bu virüs zihnin berraklığını yitirmesine sebep olur ve siz de virüsü başkalarına bulaştırırsınız. Sözün gücünü kavradığınızda karşınızdaki kişiyi nasıl etkileyebileceğini anlarsınız. Söz bir insanın sahip olduğu en güçlü armağandır. Sözlerinizi özenle seçmek sizi duygusal zehirden arındıracaktır. Sözün gücünü fark ettiğinizde diğer kişilerden gelen zehirli sözlere karşı bağışıklık kazanırsınız. Negatif telkinlerini kabul etmezsiniz. Bu anlaşma çok güçlüdür. Sözlerinizi doğru kullanın. Sözlerinizi sevginizi paylaşmak için kullanın. Bunu kullanmaya kendinizden başlayın.
- Anlaşma : HİÇ BİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMA
Etrafınızda olup biten hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Size söylenen hiçbir şey sizinle ilgili değildir. Söylenileni kişisel algılamak ancak o söylenilene katılmakla mümkündür. Söylenileni kabul ettiğinizde zehir zihninize yayılır. Kişisel algılamak bencilliğin en üst ifadesidir. Çünkü her şeyin sizinle ilgili olduğunu sanırsınız. Size biri hakaret ediyor olsa bile sizinle bir ilgisi yoktur. Söyledikleri kendi zehirli anlaşmalarının ürünüdür. Kendi bakış açıları ve büyürken edindikleri inançlarıdır. Zehri kabul ederseniz rahatsız olarak ve kendinizi savunarak tepki gösterirsiniz. Bu tepkiyle çelişkiler ve çatışmalar yaratırsınız. Haklı çıkma ihtiyacı hissedersiniz. Haklı çıkmak için kendi fikirlerinizi onlara dayatmaya çalışırsınız. Sizin söyledikleriniz ve yaptıklarınız da kendi yansımanızdır. Kabuk görmek ve onaylanmak gibi bir ihtiyacınız olmadığında diğer kişilerin söz ve davranışlarını kişisel algılamam. Kimsenin benim kim ve ne olduğumu söylemesine ihtiyaç duymam. Bu sizin filminiz. Sizin bakış açınız sizin gerçeğinizdir. Korkunuz yoksa kimseyi kıskanmazsınız , kin duymazsınız , nefret etmezsiniz. Siz kendinizi iyi hissederseniz etrafınızdaki her şey de iyidir. Sizin harika biri olduğunuzu kimsenin söylemesine gerek yok , sizin bilmeniz yeterlidir. Zihin kendi kendine konuşur ve bazen anlaşmalar arasında uyumsuzluk yaşanır. Bu da karmaşaya neden olur. Zihnin çelişkilerinden kurtulmasın tek yolu anlaşmaların dökümünü yapmaktan geçer. Her yerde size yalan söyleyen insanlar varsa, siz de kendinize yalan söylüyorsunuzdur. İnsanlar mükemmel olmadıklarını başkalarının keşfetmesinden korkarlar. Bu yüzden yalan söylerler. Kendinize güven duymayı öğrendiğinizde bu sözlere inanıp inanmamayı seçersiniz. Kendinize doğruları söylemek boş yere acı çekmenizi engeller. Gerçeği kabul etmek iyileşmenin başlangıcıdır. Biri size karşı sevgi ve saygı ile davranmıyorsa sizden uzaklaşması bir armağandır. Bu anlaşmaya uyarsanız yeryüzündeki kimse size zarar veremez.
- Anlaşma ; VARSAYIMDA BULUNMA
Her şeyle ilgili varsayımda bulunma eğilimimiz var. Varsayımda bulunmak problemi , gerçekte olduğundan farklı algılamanıza ve bu duygusal zehirle tepki vermenize yol açar. Bu da yeni problemleri beraberinde getirir. Yaşamdaki üzüntülerin ve dramaların temelinde kişisel algılamak ve varsayımda bulunmak vardır. Gerçeği duymaktan korktuğumuzda ya da gerçekle yüzleşmekten kaçtığımızda varsayımda bulunuyoruz. Sonra da varsayımın doğru olduğuna inanıyoruz. Oysa gerçek bambaşka olabilir. Soru sormak daima varsayımda bulunmaktan iyidir.
İlişkilerde varsayımda bulunmak kavgaların , zorlukların , yanlış anlamaların nedenidir. İnsan zihni ilginçtir. Kendimizi güvende hissetmek için bilmediğimiz şeylere anlam vermeye, her şeyi anlamaya ve anladığımızın doğru olduğunu haklı çıkarmaya ihtiyaç duyarız. Biri bize bir şey söylediğinde de söylemediğinde de varsayımda bulunuruz çünkü ancak bilme ihtiyacımız böyle doyuma ulaşır. Ve varsayımla verdiğimiz anlama inanırız. Varsaymak soru sorma cesaretine sahip olmamaktır. Ardında Örneğin eğer biri beni seviyorsa ne düşündüğümü ne istediğimi söylemeden bilmelidir , her şeyi sormak güvenli değildir …gibi. Çocukluğumuzda yaptığımız bir anlaşma vardır. Herkesin hayatı bizim gibi algılaması gerektiğine inanırız. Bizim gibi yargılayacağını varsayarız. Bu yüzden başkalarının yanında kendimiz olmaktan uzaklaşırız. Kendimizi reddederiz. Kendimizle ilgili varsayımda bulunuruz. Bu içimizde muazzam bir çelişki yaratır. Yapamam demenize ya da yapabileceklerinizi abartmaya neden olur. Bu yüzden var saymadan kendinize doğru soruları sormak ve cevapları verebilmek için zaman ayırmanız gerekir. Sevgi ya vardır ya yoktur. Eğer birinin bir şeyini değiştirmeye çalışıyorsanız aslında ondan hoşlanmadığınız anlamına gelir. Eğer birini olduğu gibi severseniz ve olduğunuz gibi kabul görürseniz hiçbir şeyi varsaymak zorunda kalmazsınız. Böylece ilişkiniz yıpranmayacaktır. Varsayım olmayan iletişim açık ve nettir. Bu şekilde iletişim kurulsaydı yanlış anlaşılmalar , savaş ve şiddet asla olmazdı.
4.Anlaşma ; DAİMA YAPABİLDİĞİNİN EN İYİSİNİ YAP
Her koşulda daima yapabildiğinizin en iyisini yapın ; ne daha fazla , ne daha az. Her şey canlıdır ve değişim halindedir. Bu nedenle en iyiniz bazen yüksek kalite bazen de o kadar iyi olmayacaktır. O günün o anın en iyisi. Günden güne saatten saate değişebileceği için sadece o anın en iyisi. En iyinizden aşağısını yaptığınızda kendinizi yargılar , suçlar ve pişmanlık duyarsınız. Kendinize saygı duymakta zorlanırsınız. Yorgun veya hasta olmanız önemli değildir. Her zaman yapabileceğinizin en iyisine odaklanırsanız kendinizi suçlamak için mazeret bulamazsınız. Yaşamak , mutlu olmak ve sevmek için buradayız. Eğer iki saatlik bir meditasyonla yapabileceğimizin en iyisini yapmak varken , sekiz saatlik meditasyon yapmaya kalkışmak yorgun düşmene ,amacından sapmana , yaşamdan haz almaktan uzaklaşmana neden olur. Yapabileceğinin en iyisini yap. Önemli olan ne kadar süre ile yaptığın değildir. Böylece üretken ve kendinize karşı iyi olursunuz. Her eylemi , her hareketi , her çabayı zevk aldığınız için yaparsınız. Kendini sevmeyen kendini cezalandırmak için çeşitli yollar arar alkol vs gibi. Eğer ödül beklemeden yaptığımız işten zevk alarak yapabileceğimizin en iyisini yaparsak can sıkıntısı ve çaresizlik hissetmeyiz. Yapabileceğinin en iyisini yaptığından emin olduğunda içindeki yargıcın konuşmasını engellersiniz. “Yapabileceğimin en iyisini yaptım” Bunu rahatça söylerseniz içinizde keşke veya pişmanlık barınmaz. Bu anlaşma çok kolay değildir. Yapabildiğinizin en iyisi olduğunu kabul etmeniz gerekir. Bunun içinde farkındalıkla hatalarınızdan ne öğrendiğinize odaklanmanız gerekir. Hatalarınıza bakmak , sonuçlarını dürüstçe değerlendirmek ve yine de yolunuza devam etmek anlamına gelir. Bu şekilde farkındalığınız gelişir. Yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda sonuç istediğiniz gibi olmasa bile negatif duygular hissetmezsiniz. Yeni bir yol denersiniz. Aksiyon , hareketlilik dolu dolu yaşamaktır. Hareketsizlik , sürekli televizyon başında oturmak risk almaktan korkmaktır. Kafanızda bir çok fikir olabilir ama fikirleri hayata geçiren aksiyondur. Aksiyona geçmemiş bir fikrin sonucu yoktur. Sonuç yoksa ödül de yoktur. Yapabileceğinizin en iyisini yapmak , sahip olabileceğiniz en iyi alışkanlıktır. Geçmişte yaşamak, şu an dan zevk alamamanıza , acı çekmenize ve göz yaşlarına sebep olur. Sadece risk alın , elinizden gelenin en iyisini yapın . Önemli olan budur.
Bu dört anlaşmayı yaşamınıza geçirdiğinizde , cehennemde yaşamanız olanaksızdır. Bu cehennemi cennete çevirme ustalığıdır. Artık bilgiye sahipsiniz. Bu anlaşmaları yaşamınıza geçirebilmek için sadece elinizden gelenin en iyisini yapın.
Farkındalık her zaman ilk basamaktır. Farkında olmadığınız hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Bunun için ilk fark etmeniz gereken zihninizdeki sisler , size empoze edilen yargılar , anlaşmalardır. Artık çocuk değilsiniz! Neye inanıp neye inanmayacağınıza kendiniz karar verebilirsiniz. İstemediğiniz şeylere hayır deyin. Dört anlaşma ile sizi kısıtlayan anlaşmalara son verebilir , bireysel gücünüzü kazanabilirsiniz.
Anlaşmalarınızı gözden geçirmek için koçluk almaya ne dersiniz?