Dr.Dana Suskind – Otuz Milyon Kelime Kitap Özeti
Dr. Dana Suskind aslında bir pediatrik koklear implant cerrahı. İşitme engeli ile dünyaya gelen çocuklara duyma imkânı veren koklear implantasyon ameliyatlarını gerçekleştirdikten sonraki gözlemlerinin ve bilimsel araştırmalarının ardından sosyal bilimciye dönüşüyor. Ve bu kitapta yaşadığı deneyim ve gözlemlerini bilimsel kanıtları ile bizlerle paylaşıyor. Kitaptan sizler için seçtiklerim;
3 Adımda Çocuğunuzun beynini geliştirin;
Kavrayın, Konuşun ve Karşılıklı Sohbet Edin
Dil, beynin optimum potansiyeline ulaşmasına yardımcı olan bir unsurdur. Aynı şekilde dilin eksikliği beyin gelişiminin en büyük düşmanıdır. Dil bakımından zengin bir çevrede yetişen çocuklar hızla başarıya ulaşırlar. Bilim, beyin gelişiminin erken çocukluk döneminde olan çocuğun dil ortamı ile ilgili olduğunu göstermektedir. Dil gelişimi için gerekli olan nöroplastisite tüm yaşlarda bir dereceye kadar gelişir ancak doğumdan 3-4 yaşa kadar genç beynin ayrılmaz parçasıdır.
“Dil bakımından zengin bir çevre ‘oksijen’ gibidir. Ondan yeterince alamayan bir insanı görene kadar değerini anlayamazsınız” Nim Tottenham
Bir çocuğun doğumundan üç yaşına kadar duyduğu kelimelerin nitelik ve niceliği, çocukların eğitim hayatındaki başarılarının neden farklılaştığını açıklayabilir. Genelde işitme kabiliyeti boşa harcanan bir hediyedir. Dil ortamı olmadan çocuğun en iyiye ulaşması pek olası değildir.
Bir bebeğin veya çocuğun hayatında her hafta uyanık geçirilen 110 saatlik süre boyunca neler oluyor? Bu 110 saat boyunca olanlar çocuğun nihai başarısında ne derece önemlidir? Doktor çalışmalarını bu iki soru üzerine temellendirmesinin ardından önemli kavrayışlara ulaştığını aktarıyor.
Ulaştığı sonuçları şöyle aktarıyor; sosyoekonomik durumu ne olursa olsun tüm anne babalar, doğru olanı yapmak istiyorlardı ve her biri özerk bireyler yetiştirmek için zorlu bir mücadele veriyordu. Farklılığı yaratan ailelerin konuştuğu kelime sayısıydı. Bazı ailelerin günlük kullandığı sözcük sayısı 2000 kelime iken bu bazı ailelerde 600 kelime civarındaydı. Bazı aileler çocuklarına yaklaşık 250 kez yanıt verdiler, bazıları aynı sürede 50 defa yanıt verdiler. Ancak bunun içindeki en önemli yeri tutan SÖZLÜ ONAY idi. Sözlü onay sözcüklerine örnek vermem gerekirse; günaydın, aferin, ne kadar güzel çizmişsin, haklısın, beklediğin için teşekkür ederim, bunu mu demek istedin? yapabilirsin vb. Çünkü sözcük sayısı önemli olmakla birlikte emirler ve yasaklar da çocuğun dil edinme kapasitesinin gelişmesini engelliyordu. Yapma, dur, bırak onu gibi emir ifadeleri içeren olumsuz ifadelerin çocuğun gelişimini olumsuz etkilediğini gördük.
Anne ve çocuk arasındaki etkileşimin 3 temel özelliği;
- Anne ve çocuğun etkinliği paylaşırken anlamlı kelimeleri ve hareketleri kullanması
- Anne ve çocuğu birbirine bağlayan etkileşimin akışı
- Sıra bende, şimdi sıra sende, gibi oyun, yemek ve yatma zamanı gibi yapılandırılmış günlük rutinlerin oluşturulması
“Biyolojinin size verdiği bir beyindir. Yaşam onu akla dönüştürür.” Jeffrey Eugenides
Tıpkı yeterince yemekten yoksun kalan iyi beslenmemiş bir çocuğun fiziksel olarak büyüyüp gelişememesi gibi, yeterince dilden yoksun bir çocuk da hayatta kalır ancak ciddi öğrenme güçlüğü yaşayabilir. En temelde genetik olmakla birlikte, hayatımızın ilk yıllarındaki deneyimlerimiz ve bunların birbirleri üzerindeki etkileri bizleri olumlu ya da olumsuz etkilemekte. Geleneksel olarak ilk akla gelen, hayatta kalma ve büyüme için gerekli olan emzirme ve beslenmedir. Ancak fiziksel gelişime ihtiyaç duyulan beslenme kadar, entelektüel büyümeyi de sağlamak için sosyal beslenmeye ihtiyacımız var. Ve bu iki ihtiyaçta ebeveynlere ve bebeğe bakım verenlere bağlı. Çünkü en önemli farkı yaratan ‘istikrardır.’
Potansiyel olarak 100 milyar nöron ile dünyaya geliriz. Bu ciddi bir potansiyeldir. Fakat ne yazık ki kritik sinirsel bağlantılar olmadan bu yüz milyar sinir bir anlam ifade etmez. Bağlantısı olmayan elektrik direklerine benzerler. Öte yandan bu nöronlar birbirine uygun şekilde bağlanırsa, beyin sihrini yerine getirebileceği alışverişi içine girer. Beyin ‘kullan ya da kaybet’ modunda çalışır. Kullanılmayan ya da zayıf sinirsel bağlantılar budanır. Bu önemlidir çünkü, temel bir beceriyi öğrenmek ve bilmek daha karmaşık bir beceriyi edinmenin ilk koşuludur. Her sinirsel bağlantı, bir sonrakinin yapı taşıdır. Gelişmekte olan bir beyin için en önemli katalizör, dille ilgili veri girişi ve bu verinin nicelik ve niteliğidir. “Kimmiş annesinin sevimli bebeği/kızı/oğlu” gibi. Çözümleme yapmasını sağlar. Yetişkin konuşmasından farklı ve akustik abartılı seslerin daha kolay yakalandığı ve öğrenmede etkili olduğu gözlemlenmiş.
Hayatta en iyi şeyler bedavadır. En etkili güç ebeveyn konuşmasıdır. Bol miktarda var olan ve doğal bir kaynaktır. Bir ebeveynin çocuğu ile konuştuğu kelimelerin sayısına ve konuşma şekline bakarak söyleyebiliriz ki; ebeveyn dili matematik, uzamsal akıl yürütme ve okuryazarlıktaki potansiyellerimize erişme kabiliyetimizin yanı sıra davranışlarımızın, stres karşısındaki tepkimizi, azmimizi ve hatta ahlaki kişiliğimizi de etkiler. Aynı zamanda bu dil, bazı sinirsel bağların dayanıklılığını ve kalıcılığını belirleme ve diğerlerini budayarak ortadan kaldırmada önemli bir katalizördür. Daha fazla matematik konuşmasın maruz kalmış çocukların, sözcüklere karşılık gelen sayıdaki noktaları içeren kartları seçme olasılığı daha yüksektir. Sayılara ilişkin daha az konuşulmuş çocuklarla kıyaslandığında matematik başarısı daha yüksektir. Ebeveynlerin ‘uzamsal’ yani nesnelerin boyutlarını, şekillerini, örneğin daire, kara, üçgen, daha büyük, yuvarlak, sivri, kısa gibi sözcükleri kullanmaları çocuğun cisimler arasındaki uzamsal ilişkileri anlamasına yardımcı olur. Araştırmalar bu durumun çocukların daha akıllı olmasından ziyade daha çok uzamsal sözcüğü kullanmalarından kaynaklandığını göstermiş. Belli bir potansiyel açılmış olur ancak hangi yönde ilerleyeceği çocuğun ilgi alanı ve yaptığı pratiğe göre değişiklik gösterir. Bu bilgiyi futbol oynarken de kullanabilir, kısa hikayeler yazmak içinde. Çabanın başarıda önemli bir unsur olduğu ve başarısızlığın en önemli sebebinin yetenek eksikliği değil de vazgeçmek olduğu düşünülmektedir. Sebat etmek ve sıkı çalışmak önemlidir. Deneyler beynin de bir kas gibi olduğu, zekâ ve uzmanlığın zamanla geliştiğini gösteriyor. Bu noktada yerinde kullanılan övgü ile çocuğu çok güzelsin, çok yeteneklisin gibi genellemelerle aşırı övgü arasındaki farka değiniliyor. Yerinde yapılan övgü çocuğu güçlendirirken, aşırıya kaçılan övgülerin çocuğu başkalarının görüşüne bağımlı kılan olumsuz bir güç haline gelebileceğinin altı çizilmiş. Kararlılık ve dayanıklılık olmadan ne kadar akıllı ve yetenekli olursa olsun istenilen sonuca ulaşma konusunda işe yaramayacaktır. Gelişim zihniyeti, zekanın zorluklarla güçlendiğini inanırken, sabit zihniyet yeteneklerin mutlak ve değişmez olduğuna inanmaktadır. Sabit zihniyetli çocukların işler zorlaştığında vazgeçmeye daha yatkın oldukları gözlemlenmiş. Başarının önemli bir belirleyicisi de öz düzenleme ve yürütme işlevidir. Bunu sağlamak okul öncesi eğitimin önemli bir özelliğidir. Öz düzenleme ve yürütücü işlevler, kişinin kendi davranışını gözlemlemesi ve kontrol etme yeteneğidir. Zekamızdan ayrı olarak yürütücü işlev ve öz düzenleme herhangi bir problemi çözmeye çalışırken anlık tepkiler vererek olayın şiddetini arttırmak için kışkırtmak yerine bizi daha istikrarlı kılar. Üretici ve istikrarlı bir yetişkin olabilmek için gerekli olan bu beceriler bizlere doğduğumuzda sunulan armağanlar değildir. Çocukların çevrelerinden gelen etkileşimlerle kazandıkları yetkinliklerdir. Ana sınıfına az gelişmiş öz-düzenleme ve yürütücü işlev yeteneği ile başlayan bir çocuk, öğrenmede zorluk yaşayacaktır. Bilgiye odaklanamazsa, o bilgi çocuk tarafından sindirilemez. Bir evin içinde sürekli stres varsa, sözlü iletişim genellikle acımasız, suçlayıcı ve tehditkâr ise çocuğun beyni için gereken sığınılacak liman, her an gelebilecek saldırılara karşı uyanık olma moduna ve savunma haline geçer. Savaş ya da kaç olarak da bilinen bu durum bir çeşit savunma sistemidir. Kendini savunmayla aşırı meşgul olan beynin öğrenme kapasitesi ciddi şekilde azalır. Bu her sene katlanarak artan bir gerilemedir. Ergenler ve yetişkinler arasında gittikçe daha fazla geri kalırlar. Ne istediğini konuşarak anlat dediğimizde, aslında ona davranışını durdurmasını ve öz-düzenleme yapmasını söylüyoruz. ‘Konuşarak anlat’ demek derdini istenmeyen davranışlar sergileyerek değil de konuşarak dile getiren bir insana dönüşmesini sağlayabilir. 2 ve 7 yaş aralığı çocuklar sıklıkla odada kimse yokken kendi kendilerine sohbet ederler. Bu iyi bir şeydir. İlerisi için önemli bir sosyal beceri ve daha az davranışsal probleme işaret eder. Yerinde verilen her övgü, çocuğu destekleme ve yanlışlarını düzeltme yönündeki her çaba, bilinçli ya da bilinçsizce çocuğun iyi, özgür ve üretken biri olabilmesi için bir stratejidir. Başarı çoğunlukla hassas ve çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilen ebeveynlerle mümkündür. Oyuncaklarını topla demek yerine, oyuncaklarınla oynadığına göre şimdi onları ne yapalım? Sorusu çocuğun çok daha yüksek düzeyde davranışlar sergilemesini kolaylaştırır. Oyuncaklarını topla demek kolaydır. Ancak Oyuncaklarınla oyunun bittiğine göre şimdi onları ne yapalım? Sorusu öz-denetim ve yürütme becerileri ve problem çözme yeteneklerini geliştirme açısından çok daha etkilidir. Baskı ve otorite çocukların davranışlarını kısıtlamak için kullanıldığında kısa vadede çocuğun itaat etmesini sağlasa da uzun vadede öz-düzenleme ve yürütücü işlev becerisinin zayıflamasına neden olurlar. Önemli olan itaat etmek değil, durumun ne olduğunun farkında olmak ve diğer insanları empati ve yüce gönüllülükle anlayabilmektir. Yerinde ve süreç temeli övgüye örnek vermek gerekirse; “oyunda arkadaşına yardım etmen çok hoşuma gitti. Ne kadar yardımseversin.” Çocuğun gerçekten yapmış olduğu olumlu davranışa verilen övgüdür. Bu şekilde yerinde övgü alan çocuklar haftalar sonra bile benzer bir durumla karşılaştıklarında daha yüce gönüllü olma eğiliminde olurlar. Sözcükler tıpkı ayna gibidir, bize kim olduğumuzu yansıtırlar. Hareketlerimiz karakterimizin bir yansıması haline geldiğinde, ahlaki ve asil seçimlere çok daha fazla yöneliriz. Ve zamanla bu bizim bir parçamız haline gelir. Elbette ebeveyn konuşması sadece olumlu davranışları teşvik etmek demek değildir. Bu aynı zamanda kabul edilmeyen davranışlarla da ilgilidir. Yaramazsın, kötüsün sözüne karşılık bu yaptığın davranış şuna sebep olabilir, hoş değil demek kabul edilmeyen bir davranış karşısında hata yaptığını anlamasını sağlayabilir. Herkes hata yapar.
“Hiç hata yapmamış bir insan, hiç yeni bir şey denememiştir.” Albert Einstein
Bu kitapta Dr.Dana Suskind’ın arzu ettiği şey, ebeveynlere çocuklarının beyinlerini inşa ederken kullandıkları sözcüklerin gücünü fark etmelerini sağlama konusunda yardımcı olmaktır. Bunun içinde 3 adımlı bir strateji ortaya koyuyor:
- Kavrayın
- Konuşun
- Karşılıklı Yapın (Karşılıklı Sohbet Edin)
KAVRAMAK
Kavramak en incelikli olandır. Ebeveynin çocuğun neye odaklandığını bilinçli olarak fark etmesi ve uygun zaman geldiğinde bununla ilgili çocukla konuşmasıdır. Yani çocuğun odaklandığı şeye odaklanmaktır. İhtiyaç ve istediği özünde ne? Bir ebeveyn bunu kavrayamıyorsa konuşmak ve karşılıklı yapmak işe yaramaz. Ebeveyn çocuğun odaklandığı alanda çocukla oynarsa bu ilgi 5 dakika bile sürse çocuğun beyin gelişimi artar. “Sana kitap okumamı ister misin?” sorusuna “evet” yanıtını aldıktan sonra kitap okumak kavramaktır. O an istekli değilse daha sonra tekrar denemek gerekir. Çünkü yürütücü işlev becerileri hala yeterince gelişmemiş çocuklar sadece aktiviteyi ilginç bulduklarında odaklanırlar. İlgi yoksa o zaman kelimeler gerçekten iyi bir hikâyeye ait olsalar dahi havada kalır ve çocuğun gelişimine katkı sağlamaz. Aynı zamanda yeni sözcüklerin alınmasını sağlamaz. Araştırmalar çocuk ilgi duymadığı veya daha az ilgi duyduğu zamanlarda kullanılan kelimeleri öğrenme ihtimalinin daha düşük olduğunu gösteriyor. Kavramak aynı zamanda ebeveynin çocukla fiziksel olarak yakın olmasını, yani oyun zamanında yerde çocuğun yanında oturmak, kitap okurken kucağına almak, yemekte yan yana oturmak, göz teması kurmayı da kapsar. Dijital dikkat dağıtıcılar kavramayı bozar. Bilgisayarlar, tabletler, cep telefonları bağımlılık yapar ve dikkati emer. Çocuk elinde telefon olmadan ebeveyni ona odaklandığında optimum gelişim için gerekli dikkati toplar.
KONUŞMAK
Çocuğa yönlendirilen konuşmanın melodik sesi, olumlu tonu, basitleştirilmiş kelime dağarcığı ve normalden birkaç oktav daha yüksek ritmi çocuğu paylaşılan dikkate çeker. Konuşmanın kilit özelliklerinden biri de tekrardır. Çocuğun kavramasını desteklemede tekrarın önemli bir yeri vardır. Bebekler daha sık duydukları kelimeleri öğrenir, daha önce duydukları sesleri dinler, yani kavrar. Bilim bize çocuğa verilen sempatik, uygun yanıtların davranış ve beyin gelişimi için gerekli olduğunu açık biçimde söylüyor. Ebeveynin gözlem yapması önemli. Çocuk aç mı? Yorgun mu? Canı mı sıkıldı? Tuvaleti mi var? Çocuğun davranışının nedeni ne olursa olsun kilit öge sıcaklıktır. Çocuğa sevecen ve olut yanıt vermek çocuğun gelişiminde en temel etkendir. Çocuğun beynini bir kumbara gibi düşünün. Çocuğunuzun kumbarasına zengin kelime dağarcığı ve sevecenlikle dolması onu zenginleştirir. Ebeveynlerin kanıksadığı günlük rutinler küçük çocuk için önemlidir. Adım adım yapılanları anlatmak bağlantıları kuran olaylara dönüşür. “Dişlerimizi fırçalama zamanı” “Önce ne yapıyorduk?” “Diş fırçamızı alalım” “Benim diş fırçam pembe, babanın ki yeşil, seninki ne renk?” “Şimdi diş macununu fırça kısmına sıkalım” “Aferin, yeterli oldu” “Şimdi fırçalamaya hazırız” “Fırçala, fırçala,fırçalaa” Bu süreç çocuğun bağımsızlığını güçlendirir. Çocuğunuz çizdiği bir sanat etkinliğini size verdi. “Çizimini sevdim”. Bu çocuk için önemli bir teşviktir. Sessiz sinema oyunu erken dönem ebeveyn-çocuk iletişimini arttırmak için iyi bir yöntemdir.
KARŞILIKLI YAPIN
Karşılıklı yapmak çocukla karşılıklı sohbet edin anlamına gelir. Çocuğun odaklandığı şeyi kavramak ve onunla ilgili konuşmak. “Bu ne? Top ne renk? İnek ne söylüyor?” gibi açık uçlu sorularla sohbet etmek ilerlemenin etkili bir yoludur. Nasıl? Ve neden? Soruları çocuğun problem çözme yeteneğini de teşvik eder. Kitap okumak etkili vakit geçirmenin en güzel yollarından biridir. “Diyaloglu Okumada” roller değişir. Hikâye anlatımında çocuk daha aktif rol alır. Çocuğun sorular sorması, gördüklerini, düşündüklerini ve hissettiklerini anlatması bunların üzerine konuşma imkânı sunar. Ebeveynler kitaptaki hikâyede çocuğun dikkatini en çok neyin çektiğini kolayca takip edebilirler. Diğer bir deyişle kavrama gerçekleşmiş olur ve konu hakkında günlük yaşamda karşınıza çıkmayan konuşma imkanını yaratmış olursunuz. Ayrıca günlük hayatta sık kullanılmayan hınzır, büyülü, seğirtmek gibi farklı sözcükleri öğrenme ve kullanma açısından büyük önem taşır. Araştırmalar kitap okumanın yanında hikâye anlatma gibi sözlü anlatım aktivitelerinin de çocuğun gelişiminde etkili olduğunu gösteriyor. Marketten dönüşte, parkta oyun oynadıktan sonra çocuklara neler yaptığını sormak ve anlatmalarını istemek yetişkinler için sıkıcı olsa da çocuklar için son derece önemlidir. Hikâye anlatımı çocuğun hislerini anlatabilmesini de sağlar. Bunun yanı sıra sayılar her yerde. Bulduğunuz her fırsatta parmaklarınızı sayın, bardakları, tabakları sayın, merdivenleri çıkarken veya inerken sayın, peynir parçalarını sayın. Saati gösterin, söyleyin. Şekiller hakkında konuşun. Kapı dikdörtgen, tabak daire, resim çerçevesi kare gibi. Bir nesne gösterip, şeklini ona sorun. Etrafta o an için kullanabileceğiniz malzemeleri kavrayın, konuşun ve karşılıklı sohbet edin.
Son olarak, konuşmak öğretmektir. Okuyun, konuşun, şarkı söyleyin, karşılıklı sohbet edin. Çocuklarımızın iyiliği için, ülkemizin iyiliği için, dünyamızın iyiliği için bunu gerçekleştirmeliyiz.
Birlikte bunu başarabiliriz. Daha iyi bir gelecek neden olmasın? Siz ne dersiniz?