DONALD ROBERTSON – BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ FELSEFESİ KİTAP ÖZETİ
RASYONEL VE BİLİŞSEL PSİKOTERAPİ OLARAK STOA FELSEFESİ
Psikoterapi ve felsefe her zaman ayrı disiplinler değildi. Bu yüzden bilişsel davranışçı terapist, yazar ve eğitmen Donald Robertson bu kitapta, antik Yunan felsefesi ile modern bilişsel-davranışçı psikoterapi arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Hem teori hem de pratik açıdan Stoacılık ve BDT arasındaki pek çok paralelliği bizlere aktarıyor. Ayrıca modern psikoterapide veya öz-yardımda kolaylıkla uygulanabilecek pek çok kavram ve tekniği de bizlerle paylaşıyor.
Kitaptan sizler için seçtiklerim:
Felsefe Ve Psikoterapi
“Felsefe, insana harici olan hiçbir şeyi güvence altına alma sözü vermez. Yaşam sanatının konusu, her bireyin kendi hayatıdır.”
Epiktetos, Söylemler
“Felsefe bize konuşmayı değil, davranmayı öğretir. Her insanın kendi standartlarına göre yaşaması gerektiğini, hayatının sözleriyle uyumsuzluk içinde olmaması gerektiğini ve ayrıca iç dünyasının aynı tonda, eylemlerinin bi ahenk içinde olması gerektiğini söyler. Bilgeliğin kanıtı, eylem ve sözün uyumlu olmasıdır. Her insan her koşulda kendisine denk ve daima aynı olmalıdır.” Seneca, Ahlak Mektupları
Yani binlerce yıldır aslında hiçbir şey değişmedi. Bugün Sokrates ve arkadaşları yeniden dünyaya dönselerdi; insan ilişkileri hakkında güncel tartışmaların çoğunu kolaylıkla takip edebilirlerdi.
Teoloji literatürü içerisinde seküler öz-yardım, felsefe, biyografi, kurgu ve şiir, bir dizi terapotik tavsiye, kavram ve hatta psikolojik egzersizler bulunabilir. Övid’in Aşkın Çareleri, Loyalalı Aziz Ignatitus’un Ruhsal Egzersizleri, Boethius’un Tesellileri, Montaigne ve Bacon’ın Denemeleri, Spinoza’nın Etika’sı, Bertrand Russel’in Mutluluğun Fethi ve Tom Wolfe’un Dolu Adam romanı bunlara en uygun örneklerden sadece birkaçıdır. Khrysippus, filozofun görevinin, bizim bugün psikoterapistlik olarak adlandırdığımız “ruh doktorluğu” olduğunu söyler. Felsefe, bakışlarımızı bizi çevreleyen sonsuzluğa, hatta belki de zaman ve mekânın tümüne çevirme imkânı sunar. Sokratik felsefe büyük resme bakar ve bize terapiyi bambaşka bir yaşam sanatı veya yaşam felsefesi olarak sunar. Doğamız gereği çektiğimiz acıyı yalnızca hafifletmek değil, kendimizi ve hayatla olan ilişkimizi de anlamak ve dönüştürmek için çalışırız. Bilişsel Davranışçı Terapi bunun için aşağıdakileri yapması konusunda danışana yardım eder:
#1. Negatif düşünce ve bilişlerinizi gözlemleyin.
#2. Düşünceleriniz, duygularınız ve eylemleriniz arasındaki ilişkiyi değerlendirin.
#3. Çarpık ve uyumsuz bilişlerin lehinize ya da aleyhinize olanları dikkatlice değerlendirin.
#4. Alternatif bilişler oluşturup, bunları olumsuz olanların yerine koyun.
#5. Sizi olumsuz ve otomatik düşüncelere iten, temelde işlevsiz varsayımları ve inançları tespit edip, değiştirin.
Epiktetos “İnsanları rahatsız eden olan bitenin kendisi değildir. Kişinin olanlara dair bakış açısıdır” der. Shakespeare de aynı fikirle Hamlet’te” İyi ya da kötü diye bir şey yoktur. Düşünmek, bir şeyi iyi ya da kötü yapar” der. Spinoza “Korktuğum ve beni korkutan hiçbir şeyin aslında iyi veya kötü bir şey ihtiva etmediğini gördüm, tabii zihnim onlardan etkilenmediği sürece” der.
Epiktetos’un başlıca projesi, dinleyicilerini düşünleri, arzuları ve hedefleri dışında hiçbir şeyin tamamen kendi iradelerinde olmadığına inandırmaktı. Son tahlilde, bizi iyi veya kötü yönden etkileyen her şey kendi düşüncelerimiz ve başımıza gelenlere nasıl tepki verdiğimizle alakalıdır. Stoacı el kitabının il cümlesi şu şekildedir: “Bazı şeyler bize bağlıdır. Bazı şeyler ise bize bağlı değildir”. Neler benim kontrolüm altında neler değil? Bunun cevabı zorluklarla başa çıkmayı kolaylaştırabilir. Yani kişi, onu ilgilendirmeyen ve kendi iradesi dışında gelişen durumları Stoacı bir tavırla kabul etmelidir. Öyleyse yapılması gereken; İrademiz altındakiler için gerekeni yapmak, gerisini, doğası gereği olduğu gibi kabul etmek. Bu adsız alkoliklerin Dinginlik Duasının temelini oluşturur. Bu dua şöyledir;
Allahım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için bana dinginlik,
Yapabileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret,
Ve bunların farkına varabilmem için bana bilgelik bahşet. İddiaya göre bu dua Reinhold Niebuhr tarafından 1940’larda yaratılmış ve türetilmiştir.
Duygusal rahatsızlık, harici olaylara bilinçsizce kendini kaptırmanın, duyusal hazza, zenginliğe, başkalarından alacağı övgüye aşırı derecede bağlanmanın ve acı, yoksulluk, eleştiri karşısında aşırı derecede kaygı duymanın bir sonucudur.
Talihsizlik nedir? Bir düşüncedir. Fitne, nifak,iftira,itham,küfür,ahmaklık nedir? Bunların her biri bir düşünceden öte bir şey değildir. Seçimlerimizin etki alanı dışında kalan şeylere ilişkin düşüncelerdir. Tutumumuzu belirleyen değer yargılarımızdır. Bunlar arzu, kaygı, acıma gibi duygular uyandırdıkları ölçüde kişinin kendi kendine neden olduğu rahatsızlıklardır. Harici olaylar bu duyguların oluşmasına bir vesile veya aracıdır. Bilge kişinin duyguları durağandır ve kontrolü dışında herhangi bir şeye lüzumsuz önem vermekten kaçınır. Depresif bir hasta hislerinin sorumlusu olarak dünyayı suçlayarak hayatın berbat ve iç karartıcı olduğunu düşünebilir. Dünyanın görünüşünü değiştirebilmek için çok az şeyimiz olsa da kendi düşüncelerimiz ve tutumlarımız için sorumluluk alabilir ve biraz çaba ile onları değiştirmeyi öğrenebiliriz. Epiktetos “İyi bir şey istiyorsanız, onu kendinizden edinin. Düşüncelerinizi gözden geçirin ve duygularınız üzerinde kontrol sahibi olun” der. Hayat bizim ona yüklediğimiz anlamlardır. Kolayca stresli hale gelebilen bir kişi aynı zamanda kaygı ve korku için de kolay lokmadır. Çünkü uyarıcılar mevcudiyetlerinden ötürü strese neden olurken, bizler aynı zamanda var olmalarının neden olduğu tehditten dolayı korku duyarız. Başka bir değişle hakiki tehlikelere ve stresli durumlara karşı güçlü korku tepkileri veren kişiler, bu uyaranlar olmadığında da güçlü bir öğrenilmiş kaygı durumu yaşarlar.
Kaygı tedavisinde halen maruz bırakma terapisi etkilidir.
Acının ilk insan tarafından tecrübe edilişinden beri insanlar acı ile baş edebilmek için bilişsel stratejilere başvurmuşlardır. Descartes ve Spinoza acının, aklın nüfus etmesi ile alt edilebileceğini söylerler. Kant’ın “İnsan zihninin ruhsal açıdan sağlıklı olmayan duygularını kararlılıkla alt edebilme gücü” başlıklı etkileyici makalesinin yaptığı aşağıdaki açıklama bilişsel dikkatin başka yöne çevirme tekniklerinin kullanımını açıklar.
Islah edici tek öneri, beliren herhangi bir düşüncesi sezer sezmez ya da fark eder etmez, dikkati başka yöne çevirmektir. (yumuk gözleri başka bir yöne çevirir gibi) Farkına vardığı herhangi bir düşünceyi bu şekilde kesintiye uğratması, zamanla fikir çatışmasına neden olur ve tamamıyla farklı bir düzen başlar. Hayal etme oyunu düşünceleri dağıtır. M’Nish “uykuya dalabilmek için sıklıkla meşhur herhangi bir tekerlemeyi 5-6 kez art arda tekrar ederim. Düşünce silsilesi uzaklaşır. Tek yapmak gereken istenmeyen düşünce silsilesini sözlü olarak seçtiğiniz bir şeyle değişmeye zorlamaktır. Ve devam eder, zihin tek bir cümleye ne kadar odaklanırsa, uykuya o kadar yaklaşır”.
Dubois, fobileri tedavi etmek için geliştirdiği yönteminden bahseder. “Duygular, her zaman fikirlerin peşinden gider. Bu yüzden tedavi için köke inilmelidir. Yani hastanın kendi zihnine sızmasına izin verdiği hatalı fikirlere”
Kendimizi rasyonel olarak eğiterek, fikirlerimizi, duygularımızı ve davranışlarımızı değiştirerek mizacımızı asil bir karaktere dönüştürürüz.
“Sorunlarınızı gözünüzde büyütmekten ve şikâyet ederek durumunuzu daha da kötüleştirmekten sakının. Keder, siz onu gözünüzde büyütmediğiniz sürece önemsizdir. Şayet kişi bu önemsiz bir şey, sona erene dek buna katlanmaya çalışırım diyerek kendini cesaretlendirirse, buna inandığı için kederi gerçekten hafifler. “Ve ekler” kişi yalnızca öyle olduğuna inandığı müddetçe talihsizdir. Acımız için sızlanarak acımıza ikinci bir acı eklememeliyiz” Dubois.1904
Aslında insan organizmasının tamamının merkezinde düşünce kaynağı olan beynin bulunduğu sinir sistemi tarafından yönetildiğini biliyoruz. Beyin ya da zihin her bir hücreyi ve organı bedendeki işlevlerin tümünü kontrol eder. Öyleyse düşünce gücümüz sayesinde fiziki varlığımızın mutlak efendileri olduğumuz ve antik düşünürlerin yüzyıllar önce gösterdiği gibi, yine düşünce gücümüzün “telkinin” hem hastalığa sebep olup hem de hastalığı iyileştirebileceği apaçık değil midir? Pitagoras öğrencilerine oto-telkin ilkesini öğretmiş ve şöyle demiştir.” Tanrım onları acılarından kurtar ve ellerinin altında nasıl bir olağanüstü gücün var olduğunu göster” Antikler, bir cümlenin ya da formülün tekrar edilmesinden doğan ve çoğu zaman korkunç derecede etkili olan gücün farkındaydılar.
“Kendini bil” “Aşırıya kaçma” gibi meşhur aforizmaların Apollon’un Delfi Kahini ile özdeşleşmiş özdeyişlerinden bir liste:
Bir fani gibi düşün.
Kendine hâkim ol.
Öfkeni kontrol et.
Disiplini elden bırakma.
Bilgeliği arzula.
Erdemi yücelt.
Senin olanı koru.
Başkasının olandan sakın.
Geleceği öngör.
Açık konuş.
Elindekiyle mutlu ol.
Talihini sev.
Hayatta memnuniyetsiz olma.
Ateşi kılıçla dürtme.
Kendini yiyip bitirme.
Stoacı esintiler taşıyan ve istenmeyen düşünceleri kovmak için tekrar edilesi uygun cümleler olabilir. (Kendi yorumum)
Danışanların duygusal rahatsızlıklarının sebebi büyük ölçüde kendi negatif düşünme veya oto-telkinleridir. Bu nedenle olumlu düşünme ve oto-telkine teşvik edildiklerinde depresyondan ve kaygıdan geçici de olsa oldukça hızlı bir şekilde kurtulurlar. Ancak olumlu olanı vurgulama başlı başına yanlış bir inanç sistemidir. Çünkü “gün be gün daha iyi oluyorum gibi ifadelerin bilimsel açıdan herhangi bir doğruluğu yoktur. Aslında bu tür bir polyanacılık, danışanların kendilerine söyledikleri negatif düşünceler kadar tehlikeli olabilir. Ellis’in bu endişesini stoacılar da benimsemiştir. “Ben gerçekten bir halt değilim, asla da iyi falan olmayacağım” gibi bir negatif düşünceye hiçbir olumlu cümle fayda etmez. Negatif düşünceye meydan okumadıkça, onu zayıflatmaya çalışmadıkça ümit yoktur.
İrademiz altında olmayan şeylere ilişkin mertçe takınabileceğimiz yalnızca tek bir yol vardır. Kararlı olmak ve sakınmak. Baudouin’in sloganı Epiktetos ve stoacı ekolün meşhur ilkelerinden biridir. Daha çok “katlan ve vazgeç” veya “dayan ve kaçın” dır.
Modern BDT geçmişi değiştirmenin imkansızlığına vurgu yaparak geçmiş olaylarla ilgili irrasyonel bir suçlama veya sağlıksız obsesyonlara karşı koymaya çalışır. Yarına hazırlanmak için dünden şikâyet etmeyi bırakıp bugünü değiştirmeye motive olmak. Stoacılar ise geleceğe fazla önem vermez. Anı ihmal etmemeyi tavsiye eder. Çünkü gelecek hem belirsizdir hem de yüzde yüz kontrolümüz altında değildir. Gerçek kontrol odağımız her an şimdi ve buradadır. Geçmişten dersler çıkarılıp gelecek için hazırlık yapılır. Bizim gibi antik çağdaki insanlarında geçmişin yüküyle, geleceğin belirsizliğiyle ve ölüm korkusuyla canları sıkılırdı. Amaçları insanları geçmiş ve gelecekten azade ederek şimdiki zamanda yaşamalarına olanak sağlamaktır.
Modern anlamda psikoterapi ve öz yardımla en alakalı görünen felsefi uygulamalar aşağıdaki şekilde bilişsel davranışçı strateji kategorilerine ayrılabilir.
- Akıl sağlığını desteklemeye yardımcı olan felsefi tutumlar veya ilkeleri ezberleme ve kabul etme
- Ölçülü bir diyet, uyku düzeni, fiziksel egzersiz, sade giyim vb. hayat tarzında yapılan değişiklikler
- Dünyayı kuşbakışı olarak zihinde görselleştirme ya da öngörülen olayların zihinsel provası gibi zihinsel tahayyülleri içeren düşünce teknikleri
- Temel metinlerin okunmasını, uygulamalı felsefi temaların tartışılmasını ve sözel egzersizlerin düzenli olarak yapıldığı kişisel defter veya günlük tutulmasını içeren retorik alıştırmalar yapmak
Seneca “Bilgelik olmadan zihin hastadır.” demiştir. Cicero, tıpkı doktorların fiziksel rahatsızlıkları tedavi ettiği gibi filozofların da ruhun hastalıklarını tedavi edebileceğini, ancak filozofun bunu yapabilmesi için önce kendi doktoru olması ve kendi ruhunu iyileştirmesi gerektiğini söyler.
Stoacı Felsefe ve Psikoloji
Karmaşık bir terapötik bir süreçten ziyade Baudouin gibi hipnoterapistler bir dizi telkini tek bir cümleye hatta tek bir kelimeye sığdırarak çalıştıklarından bahseder. Oto-telkin olarak uygulaması kolay olacaktır. Bir ninni gibi tekrarlanabilecek bir oto telkin cümlesi (konsantrasyon) sayesinde hipnoz hali meydana gelir. Coue’den bu yana modern öz yardım ve olumlu düşünme literatürü buna benzer ifadelerle doludur. BDT’de de karmaşık ifadeler alınıp kolayca hatırlanabilen ihtiyaç duyulduğunda hazır olan kısa “başa çıkma ifadelerine “dönüştürürler. Stoacı tavrı da başlıca dört maddede özetleyebiliriz.
- Her şey birdir. Her şeyin uzay-zaman bütünlüğü olarak evren gibi, daha büyük bir bütünün parçası olduğumuzun bilincinde olmak.
- Tek iyi, ahlaki iyidir. Bizim için önemli olan harici olayların aksine irademizdeki davranışlarımız, kararlarımız ve yönelimlerimiz gibi kendi kontrolümüz altında olan şeylerdir.
- İnsanlar iradeye, bilgelik ve erdem kapasitesine sahip oldukları için değerlidir.
- Şimdi ve burada. Stoacının kontrol alanı şu ana odaklanmıştır. Bu yüzden dikkati şimdi ve burada olmalıdır.
İyiliğin temeli doğayla, yeni kişinin kendi doğasıyla ve evrensel doğayla uyum içinde var olur. Herhangi bir şeyden şikâyet etmek, her şeyin doğasını içine alan Doğadan bir tür uzaklaşmadır.
Felsefe insanların kendi olmaları, tabiatlarında olanı ortaya çıkarmaları ve herkesin doğal amacı olan mutluluğu elde etmeleri için ihtiyaç duydukları şeydir. Felsefe “iyi yaşamak” isteyen herkes için gerekli olan yoldur.
Stoacı felsefenin el kitabı Enkheiridion felsefi yaşam hakkında rehberlik etmeyi amaçlar. Kitabın adı aynı zamanda “kılıç” anlamına da gelir. Bu kavram ve teknikleri ezberleyerek kendini bunlarla silahlandıracağı ilkeleri içermektedir. Kitaptan;
Bize bağlı olan şeyler, görüş niyet, arzu, kaçınma kısaca eylemlerimizle ilgili her şeydir. Bize bağlı olan şeyler doğası gereği özgür, engellenmemiş, durdurulmamış karakterdeyken, bize bağlı olmayan şeyler zayıf, köleye özgü, zoraki ve bize ait olmayan şeylerdir. O halde sana ait olmayan şeyleri sana ait olarak düşündüğünde esir edileceğini hatırla. Şikâyet edecek, çılgına dönecek ve suçlayacaksın. Buna karşın gerçekten kendi kontrolünde sana ait olanın sana ait olduğunu düşünürsen kimse sana baskı yapamayacak. Kimse seni ele geçiremeyecek. Dahası sen kimsede kabahat bulmayacak, kimseyi suçlamayacaksın. İsteğin dışında hiçbir şey yapmayacaksın. Kimse sana zarar vermeyecek, kimseye düşman olmayacaksın ve seni etkileyecek zararlı tek bir şey olmayacak. (Enkheiridion,1.düzenlenmiş)
Marcus Aurelius aşağıdaki üçlü ilişki modelini oluşturmuştur.
- İçinde yaşadığın bedenle ilişkin. Benlik
- 2. Tanrı ile her şeyin sebebi ile olan ilişkin. Hayat/Dünya
- Çevrendeki insanlarla olan ilişkin. Başkaları.
İyi ve asil olacak kişinin eğitilmesi gereken üç alan vardır. Bunlardan ilki arzuları ve nefretleri hususundadır ki bu sayede kişi hem arzuladığı şeyleri elde edebilir hem de kaçındığı şeylerden uzak durabilir. İkincisi bir şeyi yapma ya da yapmama etkisi ve genel olarak uygun davranış ile ilgilidir ki bu da kişinin düzenli ve dikkatli bir şekilde gereken önemi göstererek davranmasını sağlar. Üçüncüsü, aldanca ve aceleyle varılan yargılardan kurtulma ve genel olarak rıza gösterme ile ilgili olan her şey hususundadır. (Söylemler)
Görüldüğü gibi tutku, eylem ve yargılarla ilgilenen stoa öğretileri ile BDT de sıklıkla kullanılan duygular, eylemler ve düşünceler ya da duygulanım, davranış ve biliş arasında ortaklıklar vardır.
Stoacı Fizik:
Diğer insanlarla bireysel ve toplu olarak ilişkimize adalet erdemine ve BDT’deki eylem veya davranış konusuyla ilişkilendirebileceğimiz Epiktetos’un Eylem Disiplinine tekabül eder.
Stoacı fizik, tüm dünya ile ilişkimize cesaret ve ölçülülük erdemlerine ve BDT’deki duygular konusuyla ilişkilendirebileceğimiz Epiktetos’un Korku ve Arzu Disiplinine karşılık gelir.
Stoacı Mantık:
Kendi doğamızla akıl ile ilişkimizde bilgeliğin erdemiyle ve BDT’deki düşünce ve biliş konularıyla ilişkilendirebileceğimiz Epiktetos’un Rıza (veya Yargı) Disiplini ile örtüşür.
Fizik, Arzulama ve Kaçınma Disiplini:
Fizik, tutkular disiplinidir. Stoacı arzularını doğrudan kendi kontrolündeki deneyimlere yani kendi yargı ve niyetlerine aktararak bu arzularına hükmetmeyi öğrenmelidir. Böylece düşünceyi kötüye kullanma eyleminden kaçınarak kaygının da üstesinden gelir.
BDT’de danışanlara genellikle davranışlarına dair kademeli değişiklikler yaparak ve doğrudan temel inançlarına karşı çıkmadan önce alışkanlıklarını, duygularını ve diğer semptomlarını yönetmeyi öğrenerek işe başlamalarının en doğrusu olacağı söylenir. Tutkular disiplini Stoacı kabulü zorunlu kılar. Çünkü bu disiplin korku ve arzularımızın kaynağı olan olağan nesnelere karşı göreceli bir kayıtsızlığa (apatheia) sahip olmayı gerektirir. Kişinin duygularını kendi kendine düzenlemesi ve yaşama stoacı bir kabulle yaklaşmayı öğrenmesi amacıyla geliştirilmiş bir strateji olmuştur.
Etik, Eylem Prensibi:
Stoacı dikkatli bir şekilde gereken önemi göstererek ve amacına uygun olarak davranmak için kendini eğitir. Makul ve uygun sosyal eylem üzerine yaptıkları çalışmalar BDT deki sosyal beceri eğitimi, iletişim becerileri ve atılganlık eğitimi gibi konularla karşılaştırılabilir.
Mantık, Rıza Prensibi:
Stoacı aceleyle varılan yargılardan kaçınmak ve her bir izlenimi mantık yasalarıyla sınamak için kendini eğitir. BDT’de nüks etmenin önlenmesinde temel inançlar üzerindeki bilişsel modifikasyonun rolüne benzer. Epiktetos Stoacıların üç disiplinde genellikle bu sırada ilerlediğini öncelikle korku ve arzularını yatıştırmayı öğrendikten sonra kendilerini uygun sosyal eylemlerde bulunmak konusunda eğittiklerini ve son olarak bu duygusal ve davranışsal değişiklikleri güvenceye almak için yargıları ve bilişleri üzerinde çalıştıklarını söyler.
Stoacı mantığın akıl ve düşünceyle olan ilişkimizi kapsayan çok daha geniş kapsamlı bir anlamı vardır. En önemli yönü, görüşlerimizi özellikle de değer yargılarımızı bu görüşlerin nesnesi olan harici olaylardan ayırabilme becerisidir. Buna BDT’de “bilişsel mesafe alanı” denir.
Marcus Aurelius Düşünceler’de üç konuya değinmiştir. Fizik, Etik, Mantık.
“Nesnel yargı şimdi, tam bu andadır. (Mantık)
Bencil olmayan eylem şimdi ve tam bu andadır. (Etik)
Harici olayların tamamını kabule istekli olmak şimdi tam bu andadır. (Fizik) Tek ihtiyacın olan şey budur. “Der.
Özellikle olağandışı stres durumlarında insanlar aşırı genelleme gibi basit temel akıl yürütme hataları yaparak makul olmayan bir şekilde düşünmeye ve konuşmaya başlarlar. Her bir alışkanlık ve kapasite, kendine denk gelen eylemlerle korunur ve güçlendirilir. Yürümeye karşılık yürüme, koşmaya karşılık koşma. Bir şeyi yapmak istiyorsan onu alışkanlık haline getirmek gerekir. Akıl ile ilgili şeyler söz konusu olduğunda da durum böyledir. Ne zaman sinirlensen bunun anlık bir şey olmadığını, öfkeni körükleyerek alışkanlığını güçlendirdiğini bil. Çünkü alışkanlıklar ve yetilerin kendilerine denk gelen eylemlerden etkilenmeleri kaçınılmazdır ve daha önce mevcut değillerse artık var olmaya, zaten var iseler de pekişip güçlenmeye başlarlar. Bu yüzden kararlı olmalı ve felsefi bir ideal olarak bilge olma yolunda çalışmaktan asla vazgeçilmemelidir. Güreş öğretmenlerini örnek alabiliriz. Güreş öğretmeni çocuk yere düştü mü, Kal derler. Kalk ve tekrar güreş. Ta ki güçlenene kadar. Sen de böyle düşünmelisin. Çünkü bilmelisin ki insan zihninden daha kolay işlenebilen bir şey yoktur. Zihninde dileyebileceğin yalnızca bir şey var o da gerçekleştiğinde her şey yoluna girecek, öte yandan uyursan her şey mahvolacak. Çünkü yıkım da iyileşme de insanın içinden gelir. (Epiktetos, Söylemler)
Kişi zaman içinde istikrarlı bir alışkanlık değişikliği yaratmak için işe daha kolay şeyler üzerinde çalışmakla başlamalıdır. Başarısızlıkla başarı arasındaki en önemli fark, her defasında pes etmeyi reddedip kendini toparlayan ve yepyeni bir güçle yeniden başlayan ideal stoacı öğrencinin boyun eğmez ruhu, dur durak bilmeyen azimli tavrıdır.
Hayatta pratik etmeden mükemmelliğe getirilebilecek hiçbir şey yoktur. Ve bu pratik tek başına tüm engellerin üstesinden gelebilir. Bu nedenle tüm gereksiz zahmetleri reddetmeniz, kendinizi yararlı işlere vermeniz ve mutlu bir şekilde yaşamanız gerektiği için bizi mutsuz kılan ahmaklıklarımızdan kurtulmamız gerekir.
Descartes, meşhur epistemolojik düşüncelerinin kendisini üç temel ilkeye dayandırdığı bir ahlaki kod oluşturmaya nasıl yönlendirdiğini anlatır. Bu ilkelerden ilk ikisi, yaşamdaki geleneğe ve ahenge saygı duymayı işaret eder. Üçüncü ilkem her zaman, talihten ziyade kendimi fethetmeye ve dünyanın düzeninden ziyade arzularımı değiştirmeye çalışmak ve genellikle düşüncelerimizden başka hiçbir şeyin tamamen bizim kontrolümüzde olmadığına ve dolayısıyla harici şeyler için elimizden gelenin en iyisini yaptıktan sonra, başarılı olmamız için eksik olan her şeyin, bizim bakış açımızdan kesinlikle imkânsız olduğuna inanmaya kendimi alıştırmaktı. (Yöntem Üzerine)
Örneğin pek çok insan geçmişi değiştirebilmeyi ya da zengin ve ünlü olmayı diler. Bunlar mevcut koşullar göz önüne alındığında mantıksal, fiziksel olarak imkânsız ve gerçekçi olmayan taleplerdir. Bu nedenle filozoflar salt teorik öğrenmeyle yetinmememizi, aynı zamanda pratik ve ardından eğitimi de eklememizi öğütlerler. Çünkü uzun zamandır yapmamız gerekenin tersini yapmaya alıştık ve sahip olduğumuz fikirler arasından hep yanlış olanları uyguladık. Bu nedenle günlük yaşantımızda doğru görüşleri benimsemez ve uygulamazsak başkalarının yargılarının yorumlayıcılarından başka bir şey olmayız. Tıpkı bir sporcunun fiziksel antrenman yapması gibi stoacı da felsefenin eğitim yoluyla karakterinde yarattığı gelişmeleri gösterebilmelidir. Duygusal rahatsızlığın üstesinden gelmede zihinsel ve fiziksel egzersizin önemi büyüktür.
STOACILIK VE BDT’DE DUYGU
Stoacılıkta da BDT’de de bilişlerimizi değiştirdiğimiz taktirde genellikle duygularımızda da değişiklik yaratabileceğimiz sonucuna varılmıştır. İkisinde de hem bilişsel teori hem de duygusal rahatsızlığa dair bir terapi mevcuttur. Bilişler, duygusal rahatsızlığın hem nedeni hem de tedavisi için merkezdir. Stoacılıkta tutkular ve irrasyonel duygular, duygu yüklü bilişler olarak algılanır. Kesinlikle inançları da içerirler ve bu nedenle tartışmaya açıktırlar. Rasyonel duygular ise şeylerin gerçek değerine ilişkin makul ve ihtiyatlı yargılar olarak tanımlanır.
“Ruh halleri, hisler, duygular ve tutkuların genel karakteri hakkında Stoacı görüler ile çağdaş psikoloji hatta psikoterapi arasında oldukça etkileyici bir örtüşme vardır.” (Becker,2004)
Düşünme ve hissetme tamamen farklı iki psikolojik süreç değildir. İkisinin de aynı kişide meydana geldiğini ve potansiyel olarak örtüşen bir deneyimin unsurlarına işaret ettiğini unutmamalıyız. Stoacılar duygunun esasında düşünmenin bir formu olduğunu fark etmişler ve ayrı düşünme hatasına düşmemişlerdir. Rasyonel Duygucu Davranış Terapisinde biliş, duygu ve davranışın insanın farklı işlevleri olmadığı, aksine özlerinde entegre ve bütüncül oldukları varsayımına dayanır. Hissettiğimizde düşünür ve harekete geçeriz. Harekete geçtiğimizde hisseder ve düşünürüz; düşündüğümüzde hisseder ve harekete geçeriz.
Bu durumda danışanların bilişten önce gelen duygularını aramaktansa bu duyguyu oluşturan bilişi bulmak amacıyla onlardan duygularını kelimelerle ifade etmeleri istemek daha doğru olabilir.
Hislerinden önce aklına hangi düşünce geldi?
Korku bir çalının arkasından fırlayıp karanlıkta size yapışan bir şey değildir. Korkmaya karar verdiğiniz için korkuyorsunuz. Korkmak istediğiniz için korkuyorsunuz. Tıpkı keder, acıma, şefkat göstermekte olduğu gibi. (Stockdale 1995)
BDT biraz daha ileri gider ve şöyle der: Ne düşüneceğimizi seçtiğimiz ölçüde ne hissedeceğimizi de seçeriz. Başka bir değişle düşünceniz değişirse hissiniz de değişir.
İngilizcedeki (passion) tutku kelimesi, cesaret, arkadaşlık, aşk gibi sağlıklı duyguları da içeren genel anlamda güçlü duyguları ifade etmek için kullanılır. Stoacı böyle duyguları kesinlikle ortadan kaldırmaya çalışmaz, aksine destekler ve pekiştirmek isterler.
Seneca Yunanca apatheia (kayıtsızlık) sözcüğünü tamamıyla duygusuz bir ruh halini değil, dayanıklı veya tüm acıları aşmış bir ruh haline işaret ettiğini belirtmiştir.
En iyi olanı seç En iyisi sana yarar sağlayandır. Akıllı bir varlık olarak onun peşinden git. Konumunu koru ve gösteriş yapma. (Marcus Aurelius,Düşünceler)
Bununla birlikte temel olarak, bu bireysel rasyonel kararlar alma yeteneğimizi korumak için, kendimiz üzerine düşünerek hareket etmemiz gerekir. Yani her şeyden önce açıkça ve rasyonel olarak düşünebilme yeteneğimizi korumamız gerekir.
Hırs, kendi iyi oluşunu başkalarının söz ve eylemlerine, haz düşkünlüğü ise bunu kendi başına gelen şeylere bağlamandır. Halbuki aklıselimlik, iyiliğin senin eylemlerine bağlı olduğunu bilmendir.
(Marcus Aurelius, Düşünceler)
Turtanın uzun vadede sağlığım için kötü olduğunu biliyorum, ancak tadından aldığım kısa süreli hazzın cazibesine kapılıyorum. “Ne yapabilirim?” Sorusu “Ben kimim?” sorusuna bağlı olabilir. Akılla mı yoksa tutkularla mı, insanla mı yoksa hayvanla mı, zihinle mi yoksa bedenle mi özdeşleşiyorum? Bu çelişki yaratabilir. Hayvani doğama mı yoksa aklıma mı sadık kalmam gerekir? Bu belki de yanlış bir ikilemdir. Akıl yürütmeden kaçamayız. Sadece kendimizi kandırma yoluyla akıl yürütmeyi geçici olarak göz ardı edebilir ya da bastırabiliriz. Dubois” İnsanın her eyleminin yegâne dürtüsü mutluluk arzusudur” der.
“İnsandaki mutluluk arzusu o kadar ön plandadır ki, insan çoğu kez mutluluk olarak gördüğü şeyi kaybetmektense ölmeyi tercih eder. Fiziksel, entelektüel veya ahlaki açıdan uyumlu olmak her insanın tek amacıdır ve bireyin zihni, davranışı, fikirleri ya da özlemleri ne olursa olsun, her zaman ruhunun derinliklerinde bu ilkel mutluluk arzusu yatar. Mesele insanlığın susamış olduğu bu sevinci nerede arayacağıdır.” (Dubois.1909)
İnsanlar kendilerini mutlu edeceğine inandıkları şeyleri yaparlar. Bununla birlikte, mutsuzluğu geçici olarak maskeleyen azıcık bir haz hissi için genellikle uzun vadeli mutluluklarını ve iyiliklerini feda ederler. İnsan zihni doğamızdaki işlevi yerine getirmemizin anahtarı olduğu için, zihnin iyi oluşu, entelektüel bir şekilde kendi çıkarlarımızı gözetmemesi gerektiren, doğamızda var olan yükümlülüğün özüdür. Bedeni koruma iç güdüsü, insanlıkla birlikte aklı koruma içgüdüsüne evirilmiştir. Bu nedenle insan zihni için ideal hal, salt duyusal hazza irrasyonel bir gömülme hali değil, rasyonel tatmini, mutluluğu ve o iyi oluşu kapsayan Yunanca bir terim olan eudaimonia olarak bilinen bir haldir. Eudaimonia “zihin sağlığı” anlamına gelir. İçimizdeki ruh ve rehberle iyi ilişkiler içinde olmak anlamına da gelir. Her halükârda eudaimonia’ya katkıda bulunan başlıca erdem veya nitelik yalnızca bilgeliktir. Philosophia (Felsefe) “bilgelik sevgisi” demektir ve bunu işaret etmektedir. Sokrates ve Stoacılar bunun yaşamı felsefe kitapları okuyarak geçirmek değil, gündelik zorluklar karşısında pratik bilgelik için çabalamak olduğundan bahsederler.
Arete kelimesi psikolojik erdem anlamına gelir. Yunan felsefesindeki temel “erdemler” bilgelik, adalet, cesaret ve ölçülülüktür. Bu seçkin karakter özelliklerine sahip olmak Stoacı görüşe göre mutluluk ve iyi oluşun (eudaimonia-en yüksek iyilik) anahtarıdır.
Akıl sağlığımız iyi oluşumuza zarar vermeyeceği düzeyde iyi olduğu sürece, yiyecek, server, cinsellik, sosyal övgü gibi harici metalara sahip olmayı tercih etmek rasyoneldir. Stoacı hiçbir şekilde tüm hazların kötü olduğunu iddia etmez. Stoa aslında irrasyonel ve aşırı tutkunun yokluğu anlamına gelir. Gerçek mutluluk aklımızı kullanmaya bağlıdır ve derinlerde hayata karşı tutunmamızla ilgilidir.
Ruha özgü eğitim ilk olarak zahiri iyinin gerçek iyi olduğuna ve zahiri kötünün de gerçek kötü olmadığına ilişkin kanıtların, her zaman el altında olduğunu görmek, gerçekten iyi olan şeyleri öğrenmek, bunları gerçekten iyi olmayan şeylerden ayırmaya alışmaktır. İkinci olarak yalnızca görünüşte kötü olan şeylerden kaçınmamak ve yalnızca görünüşte iyi olan şeylerin peşinden gitmemek, gerçekten kötü olanlardan her şartta uzak durmak ve gerçekten iyi olanları da her şartta takip etmektir.
(Musonius Rufus.6. Fragman.Düzenlenmiş)
Bir stoacı illaki soğuk nevale olmak zorunda değildir. Daha ziyade kendi yaşam sanatı çerçevesinde şeylerin ne için var olduğunu gören kişidir. Yani çekici olmakla birlikte zararlı olan şeylerden ziyade gerçekten kendi iyiliği için uygun olan şeyleri tercih eden kişidir.
Henüz kitabı yarılamadım bile. Tam burada noktayı koymam gerektiğini hissettim. Tüm okuyanların en yüksek iyiliğine hizmet etmesi dileklerimle…